Kamil ÖNAL
Türk Dili Okutmanı Uluslararası Hoca Ahmet Yesevi Türk-Kazak Üniversitesi Türkistan/Kazakistan
Türk Halk Müziği içindeki tüm ezgi türlerini, halkımız türkü olarak ifade etmiştir. Türkü, halk edebiyatının ezgi eşliğinde söylenen şiir türü olmasına rağmen, tüm halk müziği türleri için kullanılan genel bir kavram haline gelmiştir. Türkü, sözlü folklor ezgilerinin her çeşidi için en çok kullanılan terimdir. Türkü söylemek ruhi bir ihtiyaç olduğundan yeryüzündeki her halk türkü (halk şarkısı manasında) söylemektedir. Türküler, insanoğlunun başına gelen olayları, bunun toplum içindeki iz ve akislerini, aşk, hasret, gurbet gibi yeryüzünün ortak duygularını, milli kahramanlık karakterlerini, tarihi olayları konu alan bir kültür hazinesidir.
Türküler üzerine yapılmış tanımlardan söz edecek olursak şunları söyleyebiliriz. Cahit Öztelli Evlerinin Önü adlı kitabında türküler için “Halkın ortak malı olan bir edebiyat türüdür. Ağızdan ağza dolaşan, kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü edebiyatın en güzeli türkülerdir” demektedir. Eflatun Cem Güney, “Halk türküleri halkın ortaklaşa yarattığı sözlü verimlerdir” demiştir. Cemil Demirsipahi de Türk Halk Oyunları adlı kitabında bu konuya geniş yer vermiş ve “Türkü sözünün kaynağı Türk sözcüğüdür. Zamanla nisbet eki değişerek türkü olmuştur” diyerek görüşünü ifade etmiştir. Fuat Köprülü’ye göre ise “Türklere özel bir besteyle söylenen halk şarkılarına türkü denir.” Ahmet Kutsi Tecer’in “Yabancı kültürlerle karşılaşılan bölgelerde örneğin Irak, Suriye, Mısır gibi ona verilmiş bir isim olsa gerek” şeklindeki görüşü diğer araştırmacılar tarafından da kabul görmüştür.
Düzenleyicisi bilinmeyen, halkın sözlü geleneğinde oluşup gelişen, çağdan çağa ve yerden yere içeriğinde olsun, biçiminde olsun, değişikliklere (zenginleşmelere, bozulmalara, kırpılmalara) uğrayabilen ve her zaman bir ezgiye bağlı olarak söylenen türküler genelde anonim olmakla beraber söyleyeni belli türküler de vardır. Hem anonim hem de bireysel yaratı alanına giren türkü, bu özelliğiyle halk edebiyatının en zengin alanıdır. “Türk” sözcüğünün sonuna nispet eki “i” ulanarak türetilen “türkü” sözcüğü, “Türk’e ilişkin, Türk’e mensup, Türk’e özgü anlamlarına gelir. “Türkü” teriminin Doğu Türkleri arasında XV. yüzyılda kullanıldığı bilinmektedir, Anadolu’da ilk türkü örneklerine ise XVI. yüzyılda rastlıyoruz. Türküye Azerbaycan Türkleri mahnı Başkurtlar halk yırı, Kazaklar türki (türik halık eni), Kırgızlar eldikır, türkü, (halk kosiğı), Tatarlar halık cırı, Türkmenler halık aydımı, Uygurlar nahsa, koça nahsisi, adını vermektedirler.
Yeryüzünde insanlarınkine nazaran çok uzun bir geçmişe sahip olan kuşlara, insanlık tarihi boyunca mitolojik figür, sanat esini, barış, güç ve bilgelik sembolü olarak rastlamamız, kuşların insanlar için sadece besin kaynağı olmadığının bir göstergesidir.
Bilindiği gibi kuğu ve kaz gibi bazı kuşlar Orta Asya’da ve Çin’de çok eski çağlardan beri kutsal sayılıyordu; örneğin bıldırcın yiğitliğin; sülün güzellik ve iyi şansın; saksağan iyi haberin; turna ölümsüzlüğün ve uzun hayatın; altın ya da kırmızı karga güneşin; kara karga şeytanın ve kötülüğün; ördek, mutluluk ve refahın; tavus güzellik, itibar ve şerefin; güvercin uzun hayatın; kaz erkekliğin, evliliğin ve başarının simgesi olmuştur. Kaz ve kuğu gibi kuşlar Türklerde ayrıca kut ve beylik timsali olmuştur. 2Ayrıca İslamiyet’ten önceki devrelerde bazı Türk toplulukları kartal, doğan ağaçkakan gibi kuşları ongun sayıp onlara büyük saygı göstermişlerdir.3 Hatta bu kuşları dokunulmaz sayıp adlarını bile söylemekten çekinmişlerdir.4 Türk edebiyatının nesir veya şiir türünde kayda geçen en eski eserlerinin hemen hepsinde ‘kuş’ genel adı verilen canlılara oldukça fazla rastlanır. Burada dikkati çeken asıl nokta, çeşitli kuşların, daha destanlar döneminden itibaren birer tabiat unsuru-süsü olmalarının yanı sıra fert ve millet yaşayışının bir parçası ve gereği olan inançlar sisteminin önemli bütünleyici, perçinleyici halkaları olmasıdır.5
Kaşgarlı Mahmut’un ünlü eseri Divanü Lügat-it-Türk’te kuşlar genel olarak beylik, kut ve talih simgesi olarak anılır. Ona göre kerkes kuşu gibi bazı kuşlar da uğursuz olup ölüme işaret ederler. Bundan başka Kutadgu Bilig, Dede Korkut, Gülistân, Mahzen-i Esrâr, Hüsrev ü Şirin, Kelile ve Dimne, Menâkıbu’l-Ârifîn, Mesnevî, Hayâtü’1-Hayvân, Tebâ-yı Hayavâan, Saltuknâme, Envaru’1-Âşıkîn gibi çeşitli eserlerde kaz, ördek, turna, kılkuyruk, keklik, bülbül, kuğu, tavus, güvercin, saksağan, çalkarakuşu, papağan, karga, hüthüt, sülün gibi çeşitli kuşlardan bahsedilir. Bunlar çoğu kere alegori oluşturmak için kullanılır.6
Şiirlerde kuşların ötüşü, alçakta veya yüksekte uçması, tuzağa düşmesi, avlanması, bağ, bahçe ve yeşilliklerde bulunması, kafese kapatılması, taş atılarak ürkütülmesi, ürkekliği, zayıf ve çelimsiz oluşu, soğukta aç ve barınaksız kalması, eşini kaybetmesi, yaralanması, kolunun kanadının kırılması, yuva yapması gibi sayısız özellikleri çıkar karşımıza. Bu çeşitlilik şaire geniş sanat zeminleri hazırlar.7
Çalışmamızda TRT tarafından hazırlanan “Türk Halk Müziği Sözlü Eserler Antolojisi 1-2-3” isimli eserde yer alan dört bini aşkın türkü taranmıştır. Bu çalışma sonucunda kuşların türkülerdeki kullanım sıklığı şu şekildedir.
Bülbül 410 Hüma Kuşu 5
Kuş 175 Kartal 4
Keklik 105 Serçe 3
Turna 104 Bıldırcın 3
Suna 65 Doğan 2
Ördek 51 Üveyik 2
Güvercin 39 Tavus 2
Şahin 37 Akbaba 1
Dudu 32 Atmaca 1
Baykuş 12 Diryana 1
Leylek 8 Kırlangıç 1
Kaz 8 Martı 1
Karga 7 Turaç 1
Kumru 7
Tablo 1: Türkülerde Geçen Kuş Adları ve Sayıları
Türkülerdeki Kuş Motiflerinin İşlevleri
Coğrafyayı Tanıtma-Tabiat Sevgisi Aşılama
Gezgin kuşlar üzerinden Anadolu’nun güzelliklerinin tasvir edilmesi halk şiirinde sıkça görülen bir durumdur.
Eğiticilik-Öğreticilik İşlevi
Nasihat Etme: Dinî-tasavvufî halk şiirlerinde daha çok doğrudan olmak üzere, türküler gibi anonim şiirlerde ise dolaylı olarak göçmen kuşlar üzerinden bazen de “nasihatler” edilmektedir. Bu nasihatler dinî-ahlakî nitelikte olduğu gibi dünyevî konularda da olabilmektedir.
Estetik-Güzellik İhtiyacını Karşılama
Güzele ve güzelliğe herhalde sadece insanoğlu ilgi ve ihtiyaç duymamıştır. Edebi sanatların temeli olan mecazlar ve benzetmeler genellikle güzellik, güç ve üstünlük gibi niteliklerle ilgilidir. Halk şiirinde göçmen kuşların yer almasının bir nedeni de güzellik ihtiyacına dönüktür. Ördeklerin en güzel türlerinden olan “suna”lar kırmızı, sarı, beyaz, kahverengi, siyah gibi renkleri; boyunlarının zarafeti, duruşları, salınışları ile güzellik ihtiyacına cevap verebilen canlılara örnek gösterilebilirler. Sanatın, dansın ve edebiyatın büyülü kelimesi şiiriyetin özünün “ritim, ahenk, uyum…” olduğu kabul edilirse, turna dansı başlı başına bir sanat şaheseri olarak görülür. Halk şiirinin rengârenk alımlı tüylere, etkileyen bir dans ve uçma yeteneğine sahip göçmen kuşları insanoğlunun estetik ihtiyacına da cevap vermiş olurlar. Bazen sevgili ile özdeşleştirilen bu kuşlar kendi güzellikleriyle de şiirde boy gösterirler.
-İslamiyet Öncesi İnanç Unsurlarını Geleceğe Taşıma
Turna kuşunun “Türklerde Gök Tanrı tasavvurunun dışındaki ilahlardan biri olarak hikmet sahibi ruhu temsil ettiği; turnanın yanı sıra kaz, tavus gibi başka kuşların da koruyucu ruhları temsil ettiği de bilinmekte ve kabul edilmektedir.(Elçin,1997a: 64, 65) Ruh göçü veya don değiştirme kavramları genellikle İslamiyet sonrasında özünde göçmen olmasa da bir yerden ötekine uçabilen, gerektiğinde uzak mesafeler kat edebilen güvercinler üzerinden de yaşatılmıştır.
Benzetme, Somutlaştırma, İmgeler Oluşturma
Âşık ve tekke tarzı halk şiirlerinde genellikle göçmen kuşlar ile sevgili, derviş, şair, pîr veya şeyh arasında benzerlik ilgisi kurulur ve haliyle göçmen kuşlar bu tür şiirlerde yer yer teşhis sanatına konu olurlar. Bu benzetmelerle bazen hayali bir sevgili görünür kılınır hatta imgeleştirilir.
Türkülerdeki kuş motiflerinin önemli bir işlevi de benzerlik ilgisinden yararlanılarak “insan karakterini” temsil etmeleridir. İnsanların cesaret, sağlamlık, şefkat, kıskançlık, tutku, fırsatçılık, kurnazlık gibi hasletlerini ifade etmek için kullanılır.
Habercilik İşlevi
Türkülerde kuşlar mevsimin değiştiğini, dolaylı olarak da ömrün geçip gitmekte olduğunu haber verirler. Bazen de kuşlar baharın, yazın geldiğini veya geçtiğini bildirmektedirler. Haberci göçmen kuşlar ise daha çok gurbette olan kişiden sılaya haber götürmesi istenen kişi konumundadır. Haberciliğin boyutlarından birisi sırdaşlık bir diğer boyutu da dert ortaklığıdır.
Umut, Şifa, Bereket, Mutluluk, İhtiyacını Karşılama
Göçmen kuşlar her baharda gelişleri ile gerçek hayatta insanlara umut, mutluluk, bereket, müjde getirdikleri gibi halk şairine de ilham getirirler. Kimi halk inanışında leyleklerin bebek müjdecisi olması, kırlangıcın bu anlamda kutsal kabul edilmesi, turnalara olduğu gibi diğer pek çok göçmen kuşa da zarar vermekten sakınılması göçmen kuşların insanın umut ihtiyacına cevap verebilmeleri ile ilgilidir. Türkülerdeki kuş sevgisinin nedenlerinden birisi de uçmak arzusu ile ilgilidir.
Türk Halk Türkülerinde Kuşların Genel Özellikleri
Bu bölümde araştırma kapsamında tespit edilen yirmi altı kuş türünden belli başlılarının özelliklerine değineceğiz.
Baykuş, Klasik Yunan’da “Athena Kuşu” olarak uğur simgesi sayılmasına karşın, Roma’da uğursuzluk ve yıkım sembolüdür. Ötüşü ölüm haberi sayılır. Söylentiye göre Sezar’ın ve Augustus’un ölümleri baykuşa bildirilmiştir. Baykuş, Avrupa ve Amerika folklorunda da kötü alınyazısı diye anlam kazanmıştır. İskoçlar baykuşu gündüz görünce bir uğursuzluk yaklaştığına inanırlardı. Amerika Kızılderlilerinden Kiowalara göre bir Şaman ölünce baykuş olur, bir baykuş ölünce de çekirge olurmuş. Baykuşla ilgili olumsuz inanış Türklerde de aynıdır. Türkiye’deki inanışa göre damda baykuş öterse, o evden ölü çıkarmış. Bundan dolayı baykuşun hep uğursuzluk getirdiğine inanılır.
Klasik Doğu edebiyatlarında olduğu gibi, gülün sevgili olarak düşünülmesi ile bülbül âşığı sembolize eder.8 ve kendisine daima naz ve cefa eden güle âşıktır. Terennümü ya güle aşkını ilan veya ıstırabını ifade içindir. Bu durumuyla aşığa çok benzeyen bülbül, şakıyışlarıyla ağlayıp inleyen, durmadan sevgilisinin güzeliklerini anlatan ve ona aşk sözleri arzeden bir âşığın timsalidir. Onun güzel sesi de aşığın güzel sözleri, şiirleridir. Nasıl bülbül gülsüz olamazsa, âşık da maşuksuz olamaz. Gülün dikenleri nasıl bülbülün ciğerini delerse, sevgilinin eziyetleri de aşığın bağrını deler.9 Âşığın bülbüle teşbihi ise sevgilinin veya yüzünün güle, dudağının goncaya, bulunduğu yerin gülşene teşbihi cihetiyledir. Bülbülün gülşendeki ötüşü âşığın ahına benzetilmiştir. Gül (sevgili), bülbüle (âşık) daima cefa ettiğinden bülbül sabahlara kadar uyuyamaz. Kuşların yaşadıkları yerler farklı farklıdır. Karganın leşi, baykuşun viraneyi sevdiği gibi bülbül de gülzârı sever. Bülbül ayrıca garip ve sahipsiz olarak telakki edildiği için ‘gömleksiz’ olarak da adlandırılır. Bülbül ile birlikte zikredilen diğer bir unsur kafestir. ‘Bülbülün çektiği dili belasıdır’ atasözü, bülbülün güzel ötüşünden dolayı kafese konulmuş olduğunu ifade eder.
İklim şartlarına dayanıklılığı, güçlü ve çevik oluşu, kolayca eğitilebilmesi gibi özellikleri sebebiyle doğan türü yırtıcı kuşlar her zaman en gözde avcı kuşları olmuştur.10Doğan, Türklerin en eski çağlardan beri iyi tanıdığı Türk kültüründe yeri olan kuştur. Türkçenin en eski metinlerinde bile doğana rastlarız. Uygurlara ait “Irk Bitiğ” adlı kitapta sözü edilen hayvanlardan biri de doğandır. Doğan, Türk coğrafyasında en hızlı, en yırtıcı, en gözü pek avcı kuş olduğu için, Türkler tarafından avcılıkta en çok kullanılan kuş olmuştur. Dede Korkut Hikayeleri’nde Deli Dumrul’un eline doğan kuşunu alıp Azrail’in peşinden gittiğinden bahsedilir. Eski Türk geleneğini sürdüren Osmanlı padişahlarının özel bir doğancı örgütü mevcuttu. Yine kaynaklara göre, sungur ve balaban olarak geçen bu kuşun, aslında doğan olduğu söylenmektedir. Karamanoğlu Beyliği devrinde kullanılan gümüş paralarda doğana rastlarız. Doğan bu gün izzete, otoriteye, arzu ve isteklere kavuşmaya, gam ve kederden kurtulup ferahlığa işarettir.
Dudu kuşunun Arapçası bebgâ, Farçası tûtî Türkçesi papağan veya dudu kuşudur.11Eski edebiyatımızda bülbülden sonra en fazla söz konusu edilen kuş, papağandır.12 Tûtî halk arasında papağandan daha maruftur.13 Söylenen sözleri tekrar etmesi, insan gibi konuşması bu kuşun en önemli özelliğidir.
Güvercinler dünyanın her yerinde barışın sembolüdürler. Güvercinlerin insanlar arasında barış ve sevgi remzi olarak dolaştığına inanılır. Güvercin bugün Alevî- Bektâşi folklorunda da yaşamakta ve kutsal kuşlardan biri olarak kabul edilmektedir. Nitekim Vilayetnâme’de Hacı Bektaş-i Velî’nin Horasan’dan Rum diyarına güvecin şeklinde geldiği anlatılmaktadır. Türk halkını çoğu güvercini kutsal ve uğurlu sayar, avlanıp yenmesini de hoş karşılamaz. Günümüzde her ne sebeple olursa olsun, güvercin yetiştiren binlerce insan vardır. Bu da güvecinin Türk kültüründe ne kadar önemli yer tuttuğunun göstergesidir.
Doğu mitolojilerinde ve divan şiirinde de üstün özellikleriyle yer alan bu Hüma Kuşu bazı Türk lehçelerinde kumay, Anadolu Türkçesi’nde Hüma/Huma şeklinde söylenen Farsça Hüma/Hümay adındaki mitolojik kuştur. Eski Türk inancındaki dişi tanrı Umay’la benzerlikleri üzerinde de durulan Hüma’nın yaşadığı mekân aklın alamayacağı, gözün göremeyeceği kadar yükseklerde ve sınırsız bir genişlikte tasavvur edilmiştir. Ulaşamayacağı bir yer bulunmadığına inanılan Hüma bu özellikleriyle Türk ve İran mitolojilerinde kuşların en asili sayılmış ve ayrıca devlet kuşu olarak kabul edilmiştir. Hüma’nın bu özellikleri başta Roma olmak üzere değişik kültürlerdeki güç ve kuvvet sembolü olan avcı kuşlarla benzerlik göstermektedir. Altay mitolojisinde de Tanrıca Umay kuş olup uçarken, gölgesi kime düşerse o padişah olurmuş. Günümüzde kullanılan talih kuşu, devlet kuşu deyimleriyle, insanın başına ya da üstüne kuş pislemesinin hayra yorulması, Huma kuşunun zenginlik ve mutluluk getirici olmasıyla ilgilidir.14
Kargalar, öteki kuşlarla kıyaslandıklarında ‘zeki’dirler. Ancak renkleri siyah olan kargalar, siyah görünen canlıların uğursuzluk getirdiği yanlış inancının etkisiyle bazı insanlara pek sevimli görünmezler. En büyük ötücü kuşlardan biri olan karga leşle ve özellikle koyun ve keçi leşi ile beslenir; ayrıca küçük kuşları, yumurtaları ve civcivleri de yer.
İslamiyet öncesi Gök Tanrı’nın timsali olarak kabul edilen kartalın, hükümdarlık, güç, kuvvetle ilgili simgesel anlamları İslamiyetten sonra da devam etmiş, hatta zaman zaman yukarıdaki anlamları ifade eder şekilde arma olarak da kullanılmıştır.15Prusya, Polonya, Rusya, Fransa gibi ülkelerin armalarında da kartal vardı.
Kaz, kurban töreni esnasında Şaman’ın göğe yükselmek için üzerine bindiği hayvanlardan biri kabul edilmektedir. Anlatılanlara göre, bu iş için kaza benzeyen içi otla doldurulmuş bir nesne kullanılır, Şaman da bu kazın üzerine oturur ve göğe uçacak gibi hareket yaparmış. Yine Orta Asya kurganlarından çıkarılan eşyalar üzerinde kaz, ördek, kuğu gibi tasvirlere rastlanılmaktadır.16 Altay Şamanlarının davulları üzerinde kaz ile kartal resimleri bulunurdu. Kaz, Türk mitolojisinin akıllı ve bilgiç kuşudur. O, Şaman’ın kanun ve âdetlerini iyi bilir, Kam’ın hangi ilâhi ziyaret etmesi gerektiğini bildiren onun binek kuşudur. Kamların önce davulunu at gibi kullandığı, sonra at yorulunca onu bırakıp kazalara bindikleri rivayet edilir.17
Âdem cennetten Serendib’e, Havva Cidde’ye atılınca, aralarındaki iletişim kırlangıç vasıta olmuştur. Kırlangıcın bu hizmeti karşılığında Âdem’in ikametgâhında yuva yapmasına müsaade istemiş. Çünkü kırlangıç eti pek leziz olduğundan yılanlar yavrusunu yerlermiş. Neslinin idamesi için bu çareyi bulmuş. Âdem ile Havva kıyamete kadar âdemoğullarının evlerine yuva yapmaları imtiyazını ita ettiler. Kırlangıç, Âdem’in sakalından bir kıl, Havva’nın saçından bir tel istedi, verdiler. Bunlarla yavrularını, yuvaya bağladı. İşte o günden beri kırlangıçlar yavrularını ayaklarından yuvaya bağlarlar.18
Kumru, insana yakın bir kuştur. Şehirlerde ve diğer yerleşim yerlerinde insanlarla birlikte yaşamayı sever. Bu göçmen kuş, çalılıklara , ağaç üstlerine, elektrik ve telefon direklerine, çatı kenarlarına yuva yapar. Yaptığı yuvalar oldukça özensizdir. Taneler, tohum, böcek ve üzümsü meyvelerle beslenir.19
Göçmen bir kuş olan leylekler, birçok milletin kültürüne konu olmuş kuşlardandır. Göçmen leylekler görüldüklerinde arılık ve temizliği temsil ederler. Kimi Avrupalılar leyleğin çatılarına yuva yapmalarını uğur sayarlar. Bebeklerin leyleklerce getirildiğine dair anlatılan masallar bütün dünyada yaygındır.
Asıl anlamı erkek ördek olan suna Türk halk edebiyatında sevgilinin güzelliği dile getirilirken kullanılan benzetme ögelerinden biridir. Başı yeşil, vücudunun geri kalan bölümü genel olarak beyazdır. Göğsünde kızıl bir kuşak, karnında bu kuşaktan başlayıp kuyruk sokumuna kadar uzanan siyah bir bant vardır. Türk halk edebiyatında sevgilinin sunaya benzetilmesi onun bu süslü ve güzel görünüşünden dolayıdır.
Şahin, doğanla birlikte Türk kültürünün en gözde kuşudur. Av kuşlarının en değerlisidir. Dede Korkut Kitabı’nda da avcının kolunda çırpınıp durması ile anılır. Şahin, Türk şiirinde yükseklerde süzülmek, av kuşuna salıverilmek, kolda taşınmak, avı çarpıp almak, av kuşunu kovalamak, keskin ve etkili bakmak gibi özellikleriyle anılır.20
Tavus kuşunun baş özelliği süslü ve güzel oluşudur. Tavus kuşunun görkemli güzelliği kanatlarını gerip kuyruğunu açtığında belli olur. Çok süslü bir kuş olmasına karşın tavus kuşu pek uçmaz.21
Nezihe Araz’ın anlattığına göre tavus kuşuyla ilgili şöyle bir rivayet vardır: “…Mevlana Celalettin Rumî zamanında, Mevlana hayranlarından Tavus Hatun, Türkistan’dan Konya’ya gelmiş, Güllü Tepe’de çadır kurmuş, oturmuştur. Bu hatun kimselere yüzünü göstermezmiş. Her sabah çadırından rebab sesleri gelirmiş. Bir sabah bu sesler kesilmiş. Konyalılar merak etmişler, Mevlana Hazretleri: ‘Gidin çadıra bakın.’ demiş. Gidenler çadırın ortasında yalnız bir yığın tavus tüyü bulmuşlar. ”22 Tavus kuşunun en önemli özelliği güzel oluşudur. O, görkemli güzelliğiyle edebiyatımıza da konu olmuştur.
Azeri Türkçesinde “durma”, Başkurt Türkçesinde “turna”, Kazak Türkçesinde “tırna”, Kırgız Türkçesinde “turna”, Tatar Türkçesinde “torma”, Türkmen Türkçesinde “durna”, Özbek Türkçesinde “tırna”, ayrıca Çuvaşçada “durna”, Kazan dilinde “terna” diye anılmaktadır. Turna, eski Türk yazıtlarında “tırna” adıyla geçer. Türklerin turnayı çok eskiden beri tanıdıklarının göstergesi, bugün bütün Türk dili ve lehçelerinde turnanın benzer adlarla anılmasıdır.
Söz dizimi ve bitişkenlik bakımından Türkçeyle benzeşen Korece ve Japoncada, turnanın karşılığı “turu”dur. Bundan dolayı turu, Türkçe turna anlamına gelmektedir.23 Turna ismi Araplarda “kürkiyy”, Farslarda “bâtir” ve “küleng” olarak geçer.24 Latince de “Grus grus olarak bilinir. Turna, Kutadgu Bilig ve Dede Korkut Hikayeleri’nde de “turna” olarak geçmektedir. Kaşgarlı Mahmud’un sözlüğünden tutun da Altay, Uygur lehçelerinden, Batı Türkçesine kadar onun her yerdeki Türkçe adı “turna”dır. 25
Turnaların, Alevî-Bektaşî kültüründe ayrı bir yeri vardır. Bunu bu kültürdeki birçok öğeye baktığımızda görmek mümkündür. Örneğin herhangi bir türküde veya semahta turna motifine rastlayabiliriz. Alevî-Bektaşîler ezelden ebede giden yolda, yoklukta varlığın sırrına ermiş olan turnayı Eski Türk inanışının tesiriyle kendi prensipleri içinde değerlendirmişlerdir. Bektaşîlere göre turnalar, ilâhi aşkla yola giden imân-ı ikrâr sahibi canları, turna katarı da Ayn-ı Cem’i temsil eder.26
Bahaeddin Öğel, Şamanizm’in bir kalıntısı olarak İslamiyet’in kabulünden sonra Türklerde dervişlerin istedikleri zaman bir hayvan şekline girebilme (don değiştirme) inancını Totemizm’in izleri olarak değerlendirir. Ona göre kuş totemi veya sembolü daha ziyade ileri boyutlarda görülür. Kaynaklara baktığımızda, Türk coğrafyasının engin manevi havasında veli, derviş, ermiş, eren gibi adlarla anılan birçok din ulusunun benzer keramet olarak kuş şekline girebilmesi kaynaklara geçmiş menkabeler arasındadır. Nitekim Ahmet Yesevi’nin turna donuna, H. Bektaş-ı Velî’nin güvercin donuna girmesi de bunun birer göstergesidir. 27 Alevî toplulukları ve Bektaşîler turnayı uğurlu hayvan sayarlar ve sevgi ile anarlar. Alevî-Bektaşîler, turnanın sesini Hz. Ali’nin sesi olarak kabul ederler. Pir Sultan Abdal, “Hazret-i Şah’ın avazı turna derler bir kuştadır.” derler. Anadolu’da bilenen ve en çok dönülen semahlar şunlardır: Kırklar Semahı, Kırat Semahı, Dergah Semahı, Tahtacı Semahı, Rodos Semahı, Koyun Baba Semahı’dır. Bu semahlardan biri de Turna Semahı’dır. Turna semahı turna kuşunun figürlerine dayanır. Hareketler turnanın hareketlerine benzer. Turnanın gökyüzündeki hareketlerini yansıtan figürlerle semah dönen döndükçe yükselen canlar, Hak’la buluşurlar. Turna semahı da bu buluşmayı anlatır.
Turna siyah benekli, gri ya da beyazımsı renkli, uzun bacaklı ve uzun boyunlu, çok geniş kanatlı, büyük bir kuştur. Boyları 80 cm ile 2 m arasında değişen turnalar iri vücutlarına ve uzun boylarına rağmen uzaktan zarif görünür. Gerdanı, uçma tüyleri bölgesi siyah, sırtı ve karnı kül rengindedir. Tepesi kırmızı tüylerle örtülüdür. Bazılarında bu tüyler daha kabarık durur ki böylelerine allı turna denir.28 Turna eski edebiyattan ziyade, âşık ve halk edebiyatlarımızda en fazla sözü edilen kuştur. Turnanın uzak illerden gelmesi, şahin tarafından avlanması, sevgiliden haber getirmesi gibi yönleri, gurbet ve hasret duyguları ile birleşerek edebiyata intikal etmiştir.29
SONUÇ. Çalışmamızda TRT tarafından hazırlanan “Türk Halk Müziği Sözlü Eserler Antolojisi 1-2-3” isimli eserde yer alan dört bini aşkın türkünün taranması sonucu kuş adının ve yirmi altı kuş türünün bin seksen yedi defa geçtiği tespit edilmiştir. Bu kuş türlerinden bülbül, keklik, turna, suna, ördek, güvercin Türk halk türkülerinde en çok yer alan kuş türleridir.
Halk şairleri şiirlerinde yer verdikleri göçmen kuşlar sayesinde yeri geldikçe yaşadıkları, gezip gördükleri yerleri tasvir etmişler, doğayı ve çevreyi güzellikleri görünür kılmakla sevdirmişler; tekke mensuplarına tarikatlarının ilkelerini, uygulamalarını yaymaya ve öğretmeye çalışmışlar; bir haberci olarak gördükleri bu kuşlarla sevgililerden, ölümden, ayrılıklardan haberler iletmişler; insanın yetersizliklerini onlardaki üstünlüklerle gidermişler; bazen hem dert ve sırdaş da olan bu kuşları iyi, güzel duyguların hem habercisi hem de kaynağı olarak görmüş ve göstermişlerdir. Şairler yaptıkları benzetmelerde göçmen kuşlarla dervişler, seyyah, şairler, sevgililer; anne, genç kız gibi aile bireyleri; pîrler vb. arasında benzerlik ilgileri kurmuşlardır. Göçmen kuşlara halk şiirinin anonim ürünlerinde ise daha çok kafiye uydurmak üzere yer verilmiştir.