MAĞCAN CUMABAYEV’İN TÜRKİSTAN ŞİİRİNİN TAHLİLİ

Yerlan ZHIYENBAYEV
Dr. Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, Filoloji Fakültesi,
Türk Filolojisi Bölümü Öğretim Görevlisi. Türkoloji Enstitüsü Araştırmacısı Türkistan/Kazakistan.
yerlan.zhiyenbayev@ayu.edu.kz

Giriş. Kazak edebiyatın önemli simalarından biri olan Mağcan Cumabayev, 20. yüzyılda Türkçülük konusunu manzum eserlerinde ele alan şairlerden olmasından dolayı Türk soylu milletlerin hafızasında istisnaî bir yere sahiptir. Onun duygu ve düşüncelerinin yansıtıldığı eserlerinde milletin adı Türk’tür, vatanın adı ise Turan’dır. Dolayısıyla şair, tüm Türk dünyasına seslenerek birlik hâlinde olmasını arzu eder. Bu bağlamda hayatı boyunca milletinin hür ve huzurlu yaşaması uğruna mücadele eden şairin manzum eserlerinde, iç duyguların yansıtıldığı ferdî konuların yanı sıra eleştirel gerçekçi bakımdan ele alınan toplumsal meseleler de ön planda görülmektedir.

Çalışmamızda Mağcan Cumabayev’in Türkistan şiiri, (Prof. Dr. Şerif Aktaş’ın edebî metnin tahlili yönteminden hareketle) «zihniyet», «yapı», «tema», «dil ve anlatım» bakımından ele alınmıştır.

I. Zihniyet Mağcan Cumabayev, hayatında 1905, 1917 Şubat ve Ekim devrimleri ve I. Dünya Savaşı, Yeni Ekonomik Siyaset vb. gibi toplumsal olayları yaşamış ve eserlerinde bu meselelere çözüm bulmaya veya çıkış yolu aramaya çalışan bir şairdir.

“Her edebî eser ortaya çıktığı zamanın sahip olduğu özelliklerden yararlanır ve etkilenir. Her eser dönemini temsil eder. Şiiri meydana getiren unsurların taşıdığı özellikler dönemin genel karakteri ile iç içedir.” (Aktaş, 2009: 29). Dolayısıyla Mağcan Cumabayev’in “Türkistan” adlı şiirini yapı, tema, dil ve anlatım bakımından değerlendirmeden önce şairin yaşadığı devrin siyasî ve sosyal manzarasına kısaca değinmeliyiz. Eleukenov’a göre (2008: 171), “Cumabayev’in şairlik yolu 1917 Şubat’a kadar, 1924 yılına kadar ve 1924 yılından hayatının sonuna kadar olmak üzere üç aşamadan oluşmıştur”. Şairin 1989 yılından sonra yayınlanan bütün eserlerindeki şiirleri de bu tasnife göre sıralanmış durumdadır. Dönemindeki siyasî olayların yanı sıra romantizm, sembolizm ve realizm gibi edebî akımların da şairin üzerinde etkisi olduğu bir gerçektir.

“İşte her dönemde sosyal, siyasî olayların, kültürün, sanat zevkinin, bilimsel, teknik düzeyin, benimsenen inanç sistemlerinin belirlediği yapı bir bütün hâlinde “zihniyet”i oluşturur. Zihniyet, metin yazıldığı veya söylendiği anda mevcut ve hâkim olan güçlerin birlikte oluşturduğu ama bunların hepsinden farklı bir zevk ve anlayıştır.” (Aktaş, 2009: 30). “Edebî metni anlamlandırmada hareket noktası olan “zihniyet”, “ortam” kavramıyla iç içedir. Ortamı şekillendiren unsurlar ise; söz konusu dönemdeki dergilerin durumu; şairlerin öznel durumları, tavırları, gelişmeleri; siyasal gelişmelerin yarattığı durum, eleştirel tavrın vardığı nokta, dünyada olup bitenlerin bize yansıması şeklinde sıralanabilir.” (Ercan ve Yücel, 1986: 36). “Bir metnin zihniyeti, onu yazıldığı dönemin zevk ve anlayışına bağlayan hususlarla yakından ilgilidir. Zihniyet, metinde söz, söz grubu, ses, söyleyiş, âhenk, tema ve yapı gibi unsurların değişik biçimlerinde kendisini gösterir. Zihniyeti belirlemek için metinde ne hissettiriliyor, ne anlatılıyor, anlatım nasıl gerçekleştiriliyor, dilde ve âhenkte nelere nasıl önem veriliyor gibi sorulara cevap aramak gerekir” (Aktaş, 2009: 216).

Mağcan Cumabayev’in Türkistan adlı şiirindeki zihniyeti belirlerken metindeki söyleyicinin yaşamı, dönemindeki siyasî ve sosyal olayların etkisini göz önünde bulundurmalıyız. Zira çalışmamıza esas olan metinlerin merkezinde “Ben” vardır. “Ben” kimi metinlerde kendi iç dünyasına, kimi metinlerde ise toplumsal olayları kapsayan bir dış dünyaya yönelir. Bazı şiirlerde ise aşk duygusunun yanında anlatıcının çaresizliği, hüznü veya umudu ön planda görülür. Toplumsal konuların işlendiği şiirlerin özünde millet olarak hür yaşama arzusundaki bireyin duygu düşüncelerini görmek mümkündür.

“Tarih boyunca Türkistan adıyla bir devlet veya hanlık kurulmadığı halde, Orta Asya’nın büyük bölümünü oluşturan ve eski çağlardan beri Türklerin anayurdu olarak kabul edilen ülkeye Türkistan denmiştir.” (Yalçınkaya, 1994: 12) Hacim, tarih ve birim bakımından; geniş, köklü ve zengin sıfatlarını hak etmiş Türkistan coğrafyası, yirminci yüzyıla Çin hâkimiyetine giren bölümü ile ‘Doğu Türkistan’, Rus hâkimiyetine geçen bölümüyle ‘Batı Türkistan’ olmak üzere ikiye ayrılmıştır (Togan, 1982: 1). Yakın zamana kadar yarım bir hatıra gibi ‘Türkistan’ deyince ‘Doğu Türkistan’ akla gelmekteyken; egemenler, bütününden ve gerçek bağlamından koparılmış da olsa bu isme o kadar tahammülsüzdür ki 30 Eylül 1955 tarihinde ‘Doğu Türkistan’ adı da yok edilerek bu bölge ‘Sinkiang Uygur Muhtar Bölgesi’ olarak ilan edilir (Köseoğlu, 1997: 752). Türkistan adına bugün bile tahammül edilemeyişinin asıl nedeni, aynı millete mensup olma şuurunun o coğrafyanın muktedirleri için doğuracağı tehlikeden duyulan endişedir.

Yapı

“Her metin gibi şiirlerin de yapısı vardır. Şiirdeki yapı, ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin bir tema etrafında birleşmesiyle oluşur. Bu birimler bir düzen içinde birleşirler. Sözü edilen düzeni, dönemin sanat zevki ve anlayışı belirler.” (Aktaş, 2009: 30). Yirmi yedi dörtlükten oluşan Türkistan1 (Cumabayev, 2013a: 168) adlı şiiri beş birim olarak değerlendirmeliyiz. Lirik üslupla kaleme alınan bu şiirin birinci birimde anlatıcı özne, “Türkistan, iki dünya kapısıdır, Türkistan, kahraman Türk’ün beşiğidir. Muhteşem Türkistan gibi toprakta doğan, Tanrı’nın Türk’e lütfettiği nasibidir” (Cumabayev, 2013a: 168) diyerek Orta Asya’da bulunan Türkistan topraklarını bir tablo şeklinde anlatır. Turan’ın başından nice acı ve tatlı günlerin geçtiğini belirten şair, bu bölgedeki çölleri, gölleri, ırmakları, selleri ve dağları coşkulu bir biçimde tasvir eder. İkinci birimde mekân tasvirlerini yaparken yer isimleriyle beraber duygu düşüncelerini ortaya koyan anlatıcı, “Turan topraklarındaki dağ ve sulara baktığımız zaman aklımıza kahraman Türk atalarımız gelmektedir” diyerek bu tarihi yerlerde atalarımızın mezarının bulunduğunu ve milletin kahramanlık mücadeleleriyle tanındığını dikkatlere sunar. Anlatıcı bu ifadeleriyle Turan topraklarının kadim zamandan beri Türklere ait olduğunu belirtmek istediğini anlayabiliriz. Üçüncü birimde anlatıcı, Türk tarihindeki “Afrasyap, Key-Kısırau, Zulkarneyin, Cengiz Han, Çağatay, Ükitay, Coçi, Töle, Supıtay, Cebe, Tarağay, Timur, Uluğbeg, İbn Sina ve Farabi” gibi ünlü şahısları betimleyerek onların kahramanlık şahsiyetleri ile özellikleri üzerinde durur. Dördüncü birimde hâkim anlatıcı, “Turan’da Türk ateşe benzeyip oynamış, Türk’ten başkası ateş olarak doğmuş mu? Kalabalık Türk boyları ata mirasından kendilerine düşen hisseyi alıp dağıldıkları zaman, dede mirası Kazak’ta kalmış değil mi?” (akt. Tamir, 1993: 271) diyerek Turan bölgesine sahip olarak Kazak milleti kaldığını ve o günlerden itibaren bu topraklarda gerçekleşen nice kahramanlık olaylarından bahseder. Bu olayları anlatırken “Kasım Han, Nazar Han, Esim Han, Tauke Han, Abılay Han ve Kene Han” (Tablo 1.) gibi Kazak milletine önderlik eden şahısların özelliklerini betimler. Bu birimde hâkim anlatıcının asıl anlatmak istediği ise, Kazak milletine miras kalan Ata yurt’un tarih sahnesinde değerini koruduğunu bildirmek olduğunu kaydedebîliriz. Beşinci birimde anlatıcı özne, “Hasret kalsa, vatanını kim aramaz? Tulpar (At) da doğduğu yeri özlemiyor mu? Arka’nın gazisi kalabalık Kazak olsa bile, Turan da senin yerin, biliyorsan!” (Cumabayev, 2013a: 172) diyerek doğrudan Türk kökenli halklara seslenmektedir. Bu birimde Türk halklarının birleşmesini ve birlikte muazzam bir güç oluşturmasını arzulayan kişinin duyguları ön plandadır (Zhiyenbayev, 2016: 106).

Cumabayev’in Türkistan adlı şiirini kişi, mekân ve zaman unsurları bakımından ele aldığımızda; kişi unsuru olarak (Tablo 1.) Türk (11 kere), Alaş (5 kere), Cengiz (4 kere) ve Kazak (3 kere) sözcüklerinin sık sık tekrarlandığını görmek mümkündür. Bununla birlikte şiirde Turan (29 kere), Türkistan (5 kere) ve Tiyan Şan (3 kere) sözcükleriyle mekân unsuru olarak yansıtılan bölgeler ön planda anlatılır. Metinde zaman unsuru olarak net bir tarih belirtilmemiştir. Sadece “eski (ecelgi)” sözcüğü aracılığıyla geçmiş günlerdeki kahramanlık olaylar çağrıştırılmıştır.

Tema

Bir şiirin temasını bulmak için gösteren durumundaki yapı ve anlatımdan yola çıkmak, bu yapıyı oluşturan birimleri neyin bir araya getirdiğini; bu birimlerin niçin bir araya geldiğini sormak ve düşünmek gerekir (Aktaş, 2009: 32). Türk birliği arzu edilerek kaleme alınan Türkistan (Cumabayev, 2013a: 168) şiirinde de tarihi kahramanlık olaylarla birlikte Türk ulusundan olan meşhur bahadırların ismi zikredilir. Metne genel olarak baktığımızda birinci ve ikinci birimlerde, mekân tasviri; üçüncü ve dördüncü birimlerde, kişi tasviri; beşinci birimde ise, tekrar mekân tasviri yapıldığını görmek mümkündür. Bu bağlamda metinde yer alan kişi ve mekân unsurlarının aracılığıyla yansıtılan çağrışımlar da şiirin temasını desteklemektedir. Metindeki birimleri birleştiren duygu ve düşüncelerin kesin ifadesi tema olduğuna göre bu şiirin teması, Türkçülük düşüncesi ve hür yaşama isteği olarak belirlenebilir.

IV. Dil ve Anlatım

Türkistan (Cumabayev, 2013a: 169) şiirinde Turan bölgesinin geçmiş tarihinden söz eden anlatıcı, bozkurt gibi Türk milletinin kahramanlık mücadelelerine değinir. Burada benzetme sanatından yararlanılmıştır. Bu mısraları takip eden ve mekân tasvirinden oluşan dizelerde söyleyici, “Kazığurt dağı kutsal değilse / Tufanda Nuh gemisi nasıl durur?” (Cumabayev, 2013a: 169) dizesiyle eski bir efsaneyi hatırlatarak betimlediği bölgenin değerini yüceltir. Bu dizede “Nuh gemisi” ifadesiyle eski bir efsaneye gönderme yapılmıştır. Dolayısıyla telmih sanatı belirgindir (Zhiyenbayev, 2016: 276).

“Hatırlamak, geleceğin temel kurgusunu oluşturan eylemdir. Toplumların inşası geçmişin yeniden hatırlanması üzerinden gerçekleşir” (Kanter, 2014: 108). Zira geleceğin oluşumunda toplumsal hafızanın yeri önemlidir. Kazak Türklerinin şiir geleneğini hem vatan sevgisi hem de tema, tür ve içerik bakımından zenginleştiren Cumabayev, yirmi yedi dörtlükten oluşan Türkistan şiirinin ilk iki dörtlüğünde “Turan” kavramının özellikle Orta Asya’daki Türkler için ne kadar birleştirici bir unsura sahip olduğunu şöyle dile getirir:

Türkistan – eki düniye esigi ğoy,

Türkistan – er türiktiñ besigi ğoy.

Tamaşa Türkistanday cerde tuvğan

Türiktiñ Tañiri bergen nesibi ğoy.

Ertede Türkistandı Turan desken,

Turanda er türigim tuıp ösken.

Turannıñ tağdırı bar tolqımalı,

Basınan köp tamaşa künder keşken.

(Cumabayev, 2013a: 168)

Türkistan, iki dünya eşiğidir,

Türkistan, kahraman Türk’ün beşiğidir.

Muhteşem Türkistan gibi yerde doğan

Türk’e Tanrı’nın verdiği nasibidir.

Eskiden Türkistandır, Turan dermiş,

Turan’da kahraman Türk yetişmiş.

Turan’ın kaderi var çok dalgalı,

Başından nice güzel günler geçmiş.

3+4+4 durağı ile on birli hece ölçüsüyle kaleme alınan bu dizelerde Türkistan / Turan kavramı vatan ve mekân niteliğinde kullanılarak Türk kökenli milletlerin ata yurdu betimlenmektedir. Şiirlerinde yurt algısını merkezi izlek konumuna yerleştiren Cumabayev, Türk birliği ve soy bilincine dayalı bir kimlik tanımlamasını önceleyerek bu kimliğin tamamlayıcı unsuru olan yurt algısını da aynı paralelde işler.

Bacaklı’nın ifade ettiği gibi (2014: 29), Cumabayev şiirleri üzerinden Kazak Türkleri için bir milli mefkûre çizerken, diğer yandan yine şiirlerini kullanarak adını “Türkistan” olarak idealleştirdiği daha büyük bir yekûn ile irtibat kurmaya çalışır. Bu büyük yekûn onun eserlerine işaret taşları gibi serptiği Farabi’nin, İbn-i Sina’nın, Cengiz’in, Timur’un ve Çanakkale’de adı konulmamış kardeşin kuşattığı geniş bir coğrafyadır. O, adını “Alaş” bilerek; ancak adına şiirlerinde eklediği tarihi şahsiyetlerden hareketle tüm Türk dünyasını kardeş kabul ederek “Turan” fikri ve “Türkistan” hayali kurar. Böylece vatan topraklarının değerini çağrıştırır.

Sonuç. 20. yüzyıl başlarında aydınlatma, öğüt verme, halkçılık nitelikleri daha da derinleşen Kazak edebiyatında yeni soluklu, sosyal konulu şiirler önemli yer tutmuştur. Ceditçi görüşü savunan Alaş yanlısı şairlerin sesleri daha gür bir şekilde duyulmaya başlamıştır. Yüzyılın başlarında temellerini Abay Kunanbayev’ın attığı, realist şiir örnekleri daha da yaygınlaşarak gelişmeye devam ettiği belirgindir. Bunun yanı sıra manzum eserlerin içerikleri zenginleşerek şiir formları değişmiş, milli hususiyetler daha da yaygın hâle gelmiştir. Bütün bunlar Mağcan Cumabayev’in duygu ve düşüncelerini derinden etkilemiştir. O, sosyal temalı şiirlerinde geçmiş günlerdeki kahramanlık olayları canlandırarak mevcut durumu eleştirmeye gayret gösterir. Bu bağlamda Cumabayev’in Türkistan şiirinde görülen bir başka hususiyet ise, Türkistan’daki bütün olumsuzluklara rağmen onun belli dönemlerde ortaya koyduğu, geleceğe yönelik iyimser ümit dolu tavırdır. Çaresizlik duygusuna nazaran ümit, hayal ve sevgi kavramlarını gösteren kelimelerin frekansı yüksektir. Türkistan şiirinde de Türkçülük konusu açıkça ortaya konulmuştur. Bütün bunlar, Cumabayev’in milletin dertlerini yansıtmaya gayret gösteren bir şair olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte Kazak şiirinin kısa dönem zarfında değişerek yeniden canlanmasını ve gelişme sürecini gözler önüne sermektedir.

Добавить комментарий

Ваш адрес email не будет опубликован. Обязательные поля помечены *