Çulpan ZARİPOVA ÇETİN
Yrd.Doç.Dr. Kafkas Üniversitesi Öğretim Üyesi,
Fen-Edebiyat Fakültesi Slav Dilleri ve Edebiyatları Bölümü
Kars/Türkiye chulpancetin@gmal.com
Avrupalıların XIV-XVI. yüzyılda yaşadığı Rönesans dönemi, çeşitli nedenlerden dolayı Tatar Türklerine daha geç, XIX. yüzyılın son çeyreğinde ulaşır ve XX. yy. başında zirve yapar. Bu hareket Tatar Türklerinin millî ve ruhi-medeni yükselişini temsil etti, gelecek gelişimi için bir dönüm noktası ve güvenilir temel oldu. Doğal olarak millî Rönesans, halkın ruhi mirası, asırlarca toplanan fikrî ve medeni zenginliği olmadan imkansızdı. Bu yüzden Tatar edebiyatı XX. yüzyıla girerken bin yılı aşkın zengin tarihine güvendi, ondan beslendi ve ondan güç aldı. [1, s.3].
yüzyıl başı, Tatar âleminde, millî edebiyatta önemli değişikliklerin beklendiği bir dönemdi. Bu çağda yaşayan ve eserler yaratan Ayaz İshaki, Sagıyt Remiev, Abdullah Tukay, Fatih Emirhan, Derdmend, Alimcan İbrahimov, Mecit Gafuri, Mirhaydar Feyzi gibi yazarlar ve şairler, ilk eserlerinden itibaren millet kaderini gündeme getirdiler. Öz milletine sahip çıkma, asırlarca uyuyan halkın millî şuurunu uyandırma isteği ile onlar her şeyden önce Tatar halkının ruhi mirasına, geleneklerine, yüzyıllarca gelişe gelen kültür birikimine başvurdular. Bu konuda ayrıca nesir uzmanları Ayaz İshaki ve Alimcan İbrahimov başarılı oldular. A. İbrahimov’un Tabigat Balaları (Tabiat Çocukları), Tatar Xatını Niler Kürmi (Tatar Kadını Neler Görmez), Almaçuar gibi eserlerinin, Tatar Türklerinin o dönemdeki hayatını yansıtan ve bugün de millî değerleri ve hayat tarzı ile bu milleti dünya çapında tanıtmaya devam eden, Tatar Türklerinin hayat ansiklopedisi niteliğini taşıyan eserler olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bu eserler Tatar köyünün, Tatar halkının tarihî geçmişini, yaşam tarzını, geleneklerini, örf âdetlerini ve kültürel değerlerini gelecek nesillere ulaştırmakta önemli rolü üstlenmektedirler.
Bir milleti veya halkı tanımanın en iyi yolu, o halkın kültürünü öğrenmekle başlar. Halk kültürü, insan topluluklarına şahsiyet ve kimlik kazandıran en önemli faktörlerden birisidir. XX. yüzyıl başı Tatar edebiyatı, gelecek kuşaklara bu açıdan değeri biçilmez bir miras bıraktı. Tatar edebiyat uzmanı G. Xalit’in de yazdığı gibi “sosyal olayları, insanlar arası ilişkileri ve tiplerin sadece onlara özgü karakterini günlük hayat, örf ȃdetler, etnik boyalar (efsaneler, inanışlar, inançlar, türküler, atasözleri, deyimler) aracılığıyla açabilme ustalığı A. İbrahimov’un kabiliyetine özgü bir sıfat.” [8, s.37]. Tatar halk edebiyatını öğrenmeyi ve edebî eserler yaratırken onlardan yararlanmayı A. İbrahimov başka yazarlardan da talep eder ve onların bu yönde yakaladıkları olumlu tecrübeleri hemen görür ve değerlendirirdi. [6, s.24].
Bu yıl doğumun 130. yılında anılan Tatar edebiyatında Romantizmin en ünlü temsilcisi, edebiyat teorisi ve tenkidini geliştiren XX. yüzyıl başı büyük Tatar yazarı, ünlü devlet ve cemiyet adamı, filolog, tarihçi ve muallim Alimcan (Galimcan) İbrahimov, 12 Mart 1887’de Başkurdistan’da, Ufa şehrinin güneyinde bulunan Sultanmurad adlı bir Tatar köyünde doğdu. Okuma yazmayı eğitimli şehir kızı olan annesinden, hesap ve İslamiyet’in temel bilgilerini ise ilme açık, çocuklarına en iyi eğitim vermekte kararlı olan babası İrfan Bey’den öğrendi. Sonraki yıllarda Keşekli köyü medresesinde eğitim gördü, kendi köyünde bulunan ilkokulda Rusça dersleri aldı. 1898 yılında ailesi Alimcan’ı ağabeyi Şakircan ile beraber Orenburg’da “usul-i cedit” sistemiyle eğitim vermekte olan Hüseyniye medresesine gönderdi. Fakat 1905 yılında Rus İnkılabı döneminde şakirtlerin isyanına katıldığından dolayı medreseden kovulunca A. İbrahimov, Kazak bozkırlarına gidip altı ay Kazak köylerinde öğretmenlik yaptı. 1906 yılında eğitimine Ufa şehrinde Zıya Kamali tarafından açılan ve birçok Tatar edibi yetiştiren yeni usul Galiye medresesinde devam etti. Bu medreseye ileri görüşlü Başkurt ve Tatar öğrencileriyle beraber eğitim almaya ileri görüşlü Başkurt ve Tatar öğrencileriyle beraber Kazak, Kırgız, Özbek, Dağıstan, Çerkez ve diğer halklardan da öğrenciler eğitim alır. Kazak Sovyet edebiyatının temel taşlarını atan Saken Seyfullin, Beyimbet Maylin gibi ediplerin de 1917 yılına kader olan hayatı ve faaliyetleri Galiye medrese ile bağlı olur. Bu medresedeki ilk yılının yaz tatilinde de A. İbrahimov Kafkasya’ya giderek çeşitli köylerdeki Nogay (Tatar) çocuklarına okuma yazma öğretti.
Alimcan İbrahimov’un yaratıcılığı 30 yıla yakın bir süreyi kapsayıp tarihin dönüm noktası olan XX. yüzyılın ilk yarısına denk gelir. 1909–1912 yıllarında Kazan’da yaşadığı süre içinde A. İbrahimov’un yazdığı Yeşlernéŋ Tormışınnan Bér Levhe (Gençlerin Hayatından Bir Örnek), Tatar Xatını Niler Kürmi (Tatar Kadını Neler Görmez), Yaz Başı (Bahar Başı), Diŋgézde (Denizde), Yöz Yıl Élék (Yüz Yıl Önce), Söyü-Segadet (Sevgi-Saadet), Utı Süngen Cehennem (Odu Sönen Cehennem), Karak Mulla (Hırsız Molla), Kart Yalçı (İhtiyar Irgat), Yeş Yörekler (Genç Yürekler) gibi eserlerinde o dönemin önemli sorunları gündeme getirildi; medreselerde eğitim sisteminin çağa uygun olmaması, gönül arayışları, millete hizmette bulunma isteği, aile içi ilişkiler, sosyal eşitsizlik, kadın özgürlüğü vb. Yazar, Rusya sınırları içinde yaşayan halkların hayatını kökten değiştiren devrimlerin ve iç savaşın şahidi olur, bu olayları kendi eserlerine en samimi şekilde yansıtır (Yaŋa Kéşéler (Yeni İnsanlar), Kızıl Çeçekler (Kızıl Çiçekler), Tiren Tamırlar (Derin Kökler) gibi sosyal içerikli eserleri). A. İbrahimov sadece Tatarların değil birçok Türk boyunun medeni ve tarihî bilincinin gelişimini sağlayan yazarlardandır. A. İbrahimov’un bütün yaratıcılığı ve faaliyetleri kardeş halkların dostluğunu sağlamlaştırmaya yönelikti. Eserlerinde de ne kadar ustaca Tatar halkının hayatını ve geleneklerini yazdı ise aynı şekilde diğer kardeş boyların günlük hayatı ve kültürel değerlerini de yazdı. Türkmen şairi Berdı Kerbabayev onu ilk öğretmeni olarak tanıyarak “Sovyet hâkimiyeti yerleştirilen yıllarda Orta Asya edebiyatlarına nazaran Tatar edebiyatı çok ileriye gitmişti. Bunda A. İbrahimov önemli yer almaktaydı” dedi. [5, s.539]. Büyük Azerbaycan yazarı Samed Vurgun, A. İbrahimov’u Sovyetlerin içinde yer alan bütün Doğu halklarının büyük yazarı olarak nitelendirir. Başkurt yazar ve edebiyat uzmanı Kirey Mergen de Tatar Türklerinin büyük oğulları A. Tukay ve A. İbrahimov’un usta kalemleri ile birçok Türk boyuna üstat ve kıble olduğunu anlatır. [3, s.199]. Bu konuda Tatar yazarı Fervaz Minnullin’in sözleriyle bir sonuç yapacak olursak, “A. İbrahimov’un yaratıcılığı Kazak, Kırgız, Başkurt, Azerbaycan ve Özbek yazarları için de örnek ve tecrübe ekolü oldu.” [5, s.540-541].
Tatar edipleri XX. yy. başında kendi tarihleri dışında diğer halkların geçmişine, hayatına ve örf âdetlerine de müracaat ettiler. Örneğin, 1908 yılında Kasıym Bikkolov, Tatar okuyucularına Orta Asya halkını, onların hayatını tanıtan Törkistan (Türkistan) adlı romanını yayımladı. G. Monasıypov Tarançı Kızı Yeki Helimnéŋ Bérénçé Möhebbeté (Tarancı Kızı Ya da Halim’in İlk Aşkı) adlı romanında Uygur ve Çin halklarının geçmişini anlattı. Gali Refikıy’ın Vakıtlı Nikah (Süreli Nikâh, 1913) adlı hikâyesinde Selim ile Kaşgar kızı Hakime’nin kaderi örneğinde yerli örf âdetlerle ilgili zengin malumat verildi. Bu tür eserler Tatar edebiyatını içerik bakımından zenginleştirdi, edebiyatta yeni konuların açılmasına zemin hazırladılar. [1, s.177-179].
yüzyıl başında Tatar yazarları millet kaderi konusunu kadınların kaderi ile sıkı bir bağlantıda izlediler. A. İbrahimov’un 1908 yılında yazılan Tatar Xatını Niler Kürmi (Tatar Kadını Neler Görmez) adlı öyküsünde de Tatar kadınının toplumsal baskıya ve ailedeki hukuksuzluğa karşı protestosu çok farklı tasvir edilir. Eserde Gülbanu adlı kadın, erkek kıyafetiyle eşinin evinden kaçar. Fakat 1920’li yıllarda yazılan bu eserin ikinci sürümünde İbrahimov, artık Gülbanu’nun kaderini gerçek hayat şartlarına bağlı olarak anlatır. Edip, böyle bir kaderin o dönem için yaygın olduğunu vurgulama amaçlı, onun etrafında feci kadere sahip olan başka gerçekçi kadın karakterler de yaratır. Daha fazlası, A. İbrahimov, Gülbanu’yu felakete sürükleyen dinî ve sosyal hayatın nedenlerini de açıklamaya çalışır. Bu nedenle öykünün ikinci sürümünde Tatar kadınının kaderi artık aile içi ilişkiler, Müslüman kadınlarının toplumdaki durumu, İslam dini, şeriat kanunları gibi faktörlerle belirlenir. Yazar sadece bir Tatar kadının kaderini anlatmadı, aslında Başkort Kızı Gölbike (Başkurt Kızı Gülbike) ve Kazax Kızı (Kazak Kızı) adlı kardeş Başkurt ve Kazak halklarının hayatını anlatan eserlerinde de aynı konuyu işlemeye devam etti.
1915 yılında A. İbrahimov Ufa’ya taşınıp eğitim gördüğü Galiye medresesinde dil ve edebiyat dersleri vermeye başlar. Bu dönemde A. İbrahimov, Tatar Şagıyrleré (Tatar Şairleri), Tatar İmlası, Yaŋa Edebiyat (Yeni Edebiyat), Edebiyat Derésleré (Edebiyat Dersleri), Tatar Télén Niçék Ukıtırga? (Tatar Dili Nasıl Okutulmalı?) gibi Tatar Türkçesi ve Tatar edebiyatı ile ilgili birçok bilimsel yazı ve ders kitabı da hazırlar. Eleştiri hizmetlerinde millî şuurun oluşması, edebiyat, müzik, millî tiyatro gibi sanat alanlarının ve folklorun gelişimi ile ilgili yazılar yazar. Aynı zamanda A. İbrahimov, eğitim sürecinde çeşitli kardeş Türk boylarının dile ve edebiyata eşit derecede haklarının olduğunu vurgular. 1916 yılında Rusya içinde bulunan bütün Türk boyları için “tek dil ve edebiyat” ideasına karşı çıkarak yazdığı Télleré Başka Bulsa da Küŋélleré Bér (Dilleri Farklı Olsa da Gönülleri Aynı) adlı makalesinde Kazak edebiyatı örneğinde, Kazak Türklerinin çok özel ruhi hayatının altını çizerek A. İbrahimov şöyle yazar: “Kazakları Tatar Türkçesi ve edebiyatına dâhil etme hayaline kapılmadan önce biz, kendi edebî mirasımızı zenginleştirme amaçlı Kazak halk edebiyatını bütün incelikleriyle öğrenmeliyiz.” [4, s.217-224].
A. İbrahimov, 1905 Rus İnkılabı döneminde şakirtlerin isyanına katıldığından dolayı Orenburg şehrinde eğitim gördüğü Veli Molla Medresesi’nden kovulunca Kazak bozkırlarına gidip altı ay Kazak köylerinde öğretmenlik yapar ve kardeş Kazak Türklerinin hayatını, geleneklerini, kültürünü Tatar yazarı bizzat kendi tanır. Halkın zengin söz varlığını, günlük hayatını yakından öğrenir, akınların söylediği üleŋ dedikleri türküleri dinleyerek ilham alır ve bütün gördüklerini, duyduklarını ve yaşadıklarını Kazah Kızı (Kazak Kızı) adlı eserinde usta bir kalemle tasvir edip Tatar okuyucularına sunar. Tatar halkbilimci Aysılu Sadekova’nın da belirttiği gibi, bir bozkır halkının çetrefilli kaderini, çok özel hayatını ve geleneklerini böyle geniş epik planda göstermeyi başaran uluslararası nitelikte olan başka bir eser Tatar edebiyatında henüz görünmedi. [7, s.58].
A. İbrahimov’un 1911 yılında yazılmış olsa da ancak 1917 Ekim Devrimi sonrası 1924 yılında yayımlanan Kazah Kızı (Kazak Kızı) adlı romanda Kazak kızı Karlıgaç’ın aşk ve mutluluk uğruna verdiği mücadelesi, çeşitli aşiretler arasında gerçekleşen siyasi, sosyal sorunlar ve millî özgürlük için mücadele ön plandadır. Aynı zamanda, İbrahimov bu romanında Sovyet dönemi yazarlarından ilk olarak ailede ve toplumda olan baskıya karşılık veren güzel Müslüman kızının karakterini yaratır. Henüz bir buçuk yaşındayken beşik kertmesi sonucu o zamanlar güce sahip olan Kara Aygır aşiretinden bir erkek çocuğuna – Kaltay’a- sözü kesilen ve büyüdüğünde başka bir aşiretten olan Arıslanbay adlı genci sevmesine rağmen yine de ailesi tarafından istemediği sözlüsüyle siyasi amaçla evlendirilmeye çalışılan Kazak kızı Karlıgaç Sılu, mutlu olmak için elinden gelen mücadeleyi verir. O, geleneklere başkaldırır ve babası ile annesinin buna razı olmadığını bile bile sevdiği gence kaçar. Zaten seçim öncesi oluşan gerginlik ve partiler arasında olan düşmanlıktan iyice yıpranan bozkır, bu olaydan sonra büyük bir kargaşa, kan davası korkusuyla yaşamaya başlar. Fakat kızı kaçıran cesur Arıslanbay, büyüklerin ve kızın babasının bütün şartlarını kabul eder ve olay, kan davası gerçekleşmeden çözülür. Fakat Karlıgaç Sılu’nun babası etkili, güçlü Sarsımbay bozkırda gerçekleşen siyasi seçimlerde kazansa da bir iftira sonucu sürgüne gönderilir. Ailesi, damadı Arıslanbay ve kızı Karşıgaç Sılu da onun peşinden aynı yola düşerler.
Romanda Krlıgaç Sılu’nun kaderi, o dönem Müslüman kız ve kadınların paylaştığı çelişkili kaderin birer örneğidir. Ünlü Türkmen yazarı Berdi Kerbabayev’in dediği gibi, İbrahimov bu eseriyle Türk boylarının edebiyatına kadın özgürlüğü konusu getirdi. Ayrıca, Kazax Kızı (Kazak Kızı) adlı romanında İbrahimov, uçsuz bucaksız Kazak bozkırının güzelliğini, kardeş Kazak halkının günlük hayatını, hayat tarzını, hayat felsefesi ve millî değerlerini de ustaca tasvir etti. Alimcan İbrahimov’un ХIХ. yy. sonu – ХХ. başında Kazak bozkırında olup biten olayları anlatan Kazax Kızı (Kazak Kızı) adlı romanı, Tatar yazarı kaleminden çıkan ve kardeş Kazak halkının hayat ansiklopedisi olarak nitelendirilebilen eşi benzeri olmayan bir eserdir. XX. yy. başı Tatar bilim adamı G. Rahim’in de dediği gibi “A. İbrahimov, KazaxKızı (Kazak Kızı) romanı ile kendisinin bilgili, duygusal ve geniş epik planda çalışan bir yazar olduğunu bir kez daha kanıtlar. Bu eser, göçebe Türk boylarının bozkır kokan ulu destanlarını ve çok özel bozkır şairlerinin yazdıkları şiirleri hatırlatıyor.” [7, s.58]. Kazak Kızı adlı romanında edip Kazak halkının tarihin önemli bir kesimindeki hayatını kaleme alır: Aşiretler arasında mücadele, halkın azatlığa kavuşma isteği, kızların ve kadınların evlenirken özgür seçim yapma isteği vb. Roman, ilk satırlarından sonuna kadar Kazak Türklerinin gelenek göreneklerine, örf âdetlerine, giyim kuşamına, mutfak kültürüme, halk edebiyatı örneklerine, kültürel değerlerine ve yaşadıkları coğrafyanın doğasına, güzelliğine hayranlıkla yazılan bir eserdir. Bütün bu detaylar romana bir canlılık vermekle beraber, Kazak Türklerinin psikolojisi ile hayat felsefesini de açmaktadır. Koyun ve at sürülerinin otlandığı geniş Kazak bozkırları, hayvancılıkla uğraş, coşku içinde ve bir bayram havasında bir yayladan diğer yaylaya göç, kımız et ve eğlence ile geçen sofra meclisleri, aşiretler arası kavgalar, hâkimiyet için mücadele, hayatta, ayakta kalma mücadelesi, bunlar hepsi eserin temelini oluşturmakta ve her çeşit halktan olan okuyuculara Kazak halkının hayatını ve ruhunu tanıtmaktadır. Eserde anlatılan gelenek ve örf âdetlerin bazıları günümüzde de Kazak halkı tarafından yaşatılırken, birçoğu çağa ayak uydurmaya çalışırken artık tarihe karışmış vaziyettedir. Aslında bu geleneklerin sadece Kazaklara özgü olduğunu söylemek de pek doğru olmaz. Onların çoğu, bütün Kıpçak boyları –Tatar, Başkurt, Kazak, Kırgız – için ortak olup okuyuculara bir kez daha sadece Kazak bozkırı ile sınırlı olmayan Türk dünyasının büyüklüğünü ve birliğini hissettirmektedir.
A. İbrahimov’un Kazax Kızı (Kazak Kızı) adlı romanında bol kullanılan gelenekler, örf âdetler, etnografik detaylar bu eseri ifrat derecede zengin yapmış ve Kazak Türklerinin yaşadığı hayatı anlayabilmek, onun ruhuna inmek için büyük imkânlar doğurmuş. A. İbrahimov, Kazak Türklerinin 1917 Devrim öncesi hayatını anlatarak ve Kazak Türkçesine özgü kelimeler kullanarak eserin millî rengini bir kez daha arttırmış oluyor. Tatar şairi Aydar Halim “Séz Bélemséz Kaya Bargannı?” adlı bir eleştiri makalesinde bu eserin zengin ve fevkalade güzel diline hayran kalıp ve aynı zamanda bir Tatar yazarın eserinde böyle bir dille Tatar halkının hayatını değil de Kazak halkının hayatını anlattığına yakınıp şöyle yazdı: “Git bul bakalım bugün öyle tasvir etmeyi başaran yazarları. Oturup ağlayasım var, neden Karlıgaç Sılu Tatar kızı değil?” [2, s.104].
Güzelliğin milleti de dini de yoktur. Güzellik, genel olarak bütün insanlık dünyası için ortak bir kavram. Karlıgaç Sılu’nun Tatar ya da Kazak kızı olması o kadar da önemli değil. Önemli olan, Kazak hayatını, bu halkın hayat tarzını, hayat felsefesini bütün incelikleri ile kaleme alan bir yazarın, Tatarlardan çıkan eşsiz kalem ustası Alimcan İbrahimov olması. Ünlü Kazak yazarı Sabit Mukanov, Tatar yazarı Alimcan İbrahimov ile ilgili şöyle yazdı: “A. İbrahimov’u Kazaklar kendi yazarı -Kazak yazarı- olarak kabul ediyorlar. Bizim halkın hayatını böylesine severek yazdığı için Kazaklar İbrahimov’a her zaman hürmetle bakarlar.” [5, s.540]. Sonuç olarak, A.İbrahimov’un yaratıcılığı Tatar edebiyatı ile sınırlı kalmayıp diğer Türk boylarında da popülerlik kazandı. Yazarın ve eserlerinin etkisi bütün Türk edebiyatlarına tartışılmaz derecede büyüktü. İbrahimov’un edebî geleneklerini Tatar yazarları dışında Özbek yazarı A. Kadıri, Kırgız edibi A. Tokombayev ve birçok Başkurt ve Kazak yazarları da devam ettirdi. Hatta Kazak ve Azerbaycan Türkleri onu kendi yazarlarından saydılar. Daha Alimcan İbrahimov kendisi sağken Rus bilim adamı, edebiyat uzmanı P.S. Kogan şöyle yazdı: “O, önemi kendi ülkesi sınırlarından uzaklara taşıyan yazarlardan bir tanesidir ve insanlık tarihinin en iyi edipleri arasında onurlu bir şekilde yer alabilir” [3, s.200].