Ercan PETEK
Türk Dili Bölümü Okutmanı
Hazırlık Fakültesi
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi
Türkistan/Kazakistan ercanp22@gmail.com
Giriş “Oğuz” adı Türk dilinin ilk yazılı kaynakları olan Köktürk yazıtlarında geçmektedir: tokuz oguz bodun kentü bodunum erti “Dokuz Oğuz halkı kendi halkım idi” (KT.K.4). “r” dili olan Eski Batı Türkçesi kaynaklarında da (Tuna Bulgarcası) “Oğuz” adı “Ogur” olarak kaydedilmiştir. “Gerek Yenisey ve Orhun yazıtlarındaki kayıtlardan, gerek bu konudaki tarih araştırmalarından, Oğuzların VII. yy.ın ilk yarısında Barlık ırmağı yöresinde (Yenisey bölgesi), VII. yy.ın ikinci yarısından başlayarak da Tula ırmağı boylarında ve muhtemelen Ötüken yöresinde yaşadıkları anlaşılıyor” [12, 206]. Yazıtlardaki bilgilere bakılırsa Bilge Kağan’ın kentü budunum dediği Oğuzlar Köktürk siyasî teşkilatı içerisinde önemli bir yere sahip idiler. “Oğuzların, Köktürklerin yerini alan Uygurlar devrinde de Orhun ırmağı bölgesinde yaşadıkları ve Uygurlarla, Köktürk döneminde olduğu biçimde kimi zaman savaşlar yaptıkları, kimi zaman da dostluk ilişkileri içinde bulundukları görülüyor” [12, 206].
Eski Türkçe döneminde birtakım lehçe ayrılıklarının var olduğu ortaya konulmuştur: “Nitekim bu konuya dokunan W. Radloff, Orhun yazıtları yanında merkezi Turfan olan geniş bir alanda daha başka edebî bir dil olduğunu ve bu edebî dilin daha sonraki bir sıra Türk lehçelerine temel teşkil ettiğini yazmıştır. Eski Türk yazıtları üzerinde durmuş olan Rus Türkologlarından S. E. Malov da Yenisey ve Orhun Yazıtlarındaki lehçe ayrılıkları ile, eski kuzey Oğuzcasının etkisine işaret etmiştir. Eski Türkçenin gramerini yazmış olan A. von Gabain ise Eski Türkçede bugüne kadar hangi kavmî unsurlara ait olduğu tespit edilemeyen beş ayrı lehçenin izleri bulunduğunu belirtmiştir” [12, 206-207]. Z. Korkmaz, “Eski Türkçedeki Oğuzca Belirtiler” başlıklı yazısında Oğuzcanın Köktürk yazıtlarına nüfuz eden ses ve şekil bilgisi özelliklerine değinmiştir. G. Gülsevin ise “Köktürk Bengü Taşlarındaki Oğuzca Özellikler” isimli makalesinde Z. Korkmaz’ın verdiği bilgiler üzerine yenilerini eklemiş ve söz varlığı ekseninde de bir inceleme yapmıştır. Korkmaz’ın yazısında yer verdiği fonetik özelliklerden birisi uzun ünlü meselesidir. “Köktürk ve Uygurca’da aslî uzun ünlülerin bulunduğu, sistemli bir şekilde Osman Nedim Tuna tarafından 1960 yılında gösterilmişti” [9, 2]. Bugün, çağdaş Türk lehçelerinden Halaçça, Türkmence ve Yakutçada uzun ünlülerin bulunduğu bilinmektedir. “Korkmaz, Türkmencenin bir Oğuz lehçesi olmasından dolayı, Köktürkçedeki uzunlukların ‘Oğuzca bir unsur’ olduğunu belirtmiştir [9, 2]. Burada dikkat edilmesi gereken nokta Yakutçanın da Türkmence ve Halaçça gibi uzun ünlüleri koruduğudur.
XI. yy.ın ikinci yarısında Kaşgarlı Mahmud’un Oğuzca üzerine verdiği bilgiler Oğuzcanın tarihî seyrini aydınlatmada oldukça önemli bir yere sahiptir. XI-XIII. yy.lar arasında kaleme alınan eserlerde karşılaşılan imlâ özellikleri Ş. Tekin tarafından “olġa~bolġa” sorunu olarak adlandırılmış ve dönem eserlerinin dili karışık dilli eserler olarak değerlendirilmiştir. XIII. yy.dan itibaren ise standart bir yazı dili haline gelen Oğuzcanın tarihî gelişimi kesintisiz olarak takip edilebilmiştir.
G. Gülsevin’e göre Köktürk yazıtlarında yer alan dönüşlülük zamiri “kentü” Oğuzca bir unsurdur: “Köktürkçede dönüşlülük zamiri olarak hem öz hem de kentü kelimeleri kullanılmıştır. Oyrot, Hakas ve Tuva Türkçelerindeki poyın, posım, potum ve Çuvaş Türkçesindeki ham gibi şekiller dışında, yaşayan lehçe ve şivelerimizde, yaygın olarak öz kullanılmaktadır. kentü kelimesi ise Türkiye Türkleri ile Gagauzlarda yaşamaktadır. Karaçay ve Balkar Türkleri ise kesi derler” [9, 5]. Daha önceki bir yazımızda Yakutça 3. teklik şahıs zamirinin kaynağı üzerinde durmuştuk: “Yakutçada kullanılan 3. teklik şahıs zamiri ‘kini’; Eski Türkçede kullanılan ve bünyesinde -nt- ünsüz çiftini barındıran kentü dönüşlülük zamiriyle ilgili olabilir. ET. yultuz ~ Yak. sulus; ET. küntüz ~ Yak. künüs örneklerinde olduğu gibi -lt-/-nt- ünsüz çiftlerinden ikincisi düşmüş, ET. temir ~ Yak. timir; ET. ben ~ Yak. min örneklerinde görüldüğü gibi ilk hecedeki /e/ ünlüsü de /i/ye tekabül etmiş olabilir: ET. kentü ~ Yak. kini (< kenü < kentü). Yakutçada dönüşlülüğü ifade etmek üzere ‘beye’ zamirinin kullanıldığı unutulmamalıdır” [14, 55]. O. Durmuş’a göre Yak. beye kelimesi ET bod kelimesinden gelişmiştir [2, 237]. İşte bu kini zamirinin “kentü”nün fonetik varyantı olma ihtimali vardır.
G.Gülsevin’in yazıtlarda Oğuzca bir unsur olarak nitelendirdiği kelimelerden biri de “beyaz” anlamında kullanılan ürüŋ kelimesidir: “Arapça beyaz kelimesine karşılık, Köktürkçede ürüŋ de geçmektedir. Yaşayan hemen bütün lehçelerimizde, ‘beyaz’ın Türkçe karşılığı olarak ‘ak’ kelimesi bulunur. Bengü Taşlardaki ‘ürüŋ’ ise ‘hiriŋ’ şeklinde Halaç Türkçesinde yaşamaktadır” [9, 5]. Biz, Yakutçada da “beyaz” anlamında ürüŋ kelimesinin kullanıldığını eklemek istiyoruz [18, 33].
Oğuzca ile Yakutça arasındaki paralellikler söz varlığı yanında şekil bilgisinde de kendini göstermektedir: Oğuzların XI. yy.da, geçmiş zaman çekiminde öteki Türklerden farklı olarak -dUk ekini her üç şahıs için de kullandıklarını Kaşgarlı Mahmud kaydetmiştir: men ya kurduk ‘Ben yay kurdum.’; ol ya kurduk ‘O yay kurdu’). “Köktürkçede anlatılan geçmiş zaman için olumlu fiillerde -mIş eki kullanılmış, olumsuz fiillerde ise (yani -mA- eki üzerinde) -dUk şekli tercih edilmiştir. (oglıtı kagan bol-mış erinç inisi eçisin teg kılın-ma-duk erinç oglı kanın teg kılın-ma-duk erinç biligsiz kagan olur-mış erinç yablak kagan olur-mış erinç ‘Oğulları kağan olmuş şüphesiz. Küçüğü büyüğü gibi yaratılmamış muhakkak, oğlu babası gibi yaratılmamış şüphesiz. Bilgisiz kağan tahta çıkmış, kötü kağan tahta çıkmış şüphesiz’ (KT.D.5)” [9, 4] Duyulan/anlatılan geçmiş zamanı ifade etmek üzere Türk lehçelerinin büyük bir kısmında (Kıpçak ve Karluk lehçelerinde) -gAn eki kullanılırken çağdaş Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesinde -mI4ş eki kullanılmaktadır. Yakutçada ise olumlu fiillerde -mIş ekinin fonetik varyantı olan -bI4t, -pI4t ve -mI4t ekleri; olumsuz fiillerde ise -mA-dUk ekinin fonetik varyantı olan -bAtAx eki kullanılmaktadır [11, 96]. “Bu olumlularda -mIş, olumsuzlarda (-mA)-dUK karşıtlığı, günümüz Oğuz lehçelerinden Halaç Türkçesinde aynen yaşamaktadır. Ayrıca, Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde de -mIş /-mA-dUK tercihinin bol örneklerine rastlamaktayız” [9, 4].
“Sovyet devriminden sonra yazı dili olan Yakutçanın diyalektleri üç grupta toplanabilir: 1. Nam-Aldan diyalekti (ḫatın “kadın”, serîn “serin, serinlik”), 2. Kangal-Vilyuy diyalekti (ḫotun “kadın”, sörǖn “serin,
serinlik”), 3. Dolgan diyalekti (katun “kadın”, serǖn “serin, serinlik”). Yakut yazı dili Kangal-Vilyuy diyalekti üzerine kurulmuştur” [15, 70].“Saha Türkçesi, bünyesinde bulundurduğu Moğolca ve Tunguzca unsurlardan dolayı Türk Dili ailesi içinde özel bir yer teşkil etmektedir. R. R. Arat, Yakut (Saha) Türkçesinin Türk dilinin Ana Türkçe döneminde Çuvaşça ile birlikte ayrıldığını kabul etmektedir” [11, 13].Talat Tekin ise Türk dillerinin gelişim şemasını verdiği kitabında Ana Oğuzcayı Ana Türkçeden gelişen müstakil bir kol halinde göstermiştir [15, 168-169].
Bu çalışmada Yakutça ile Oğuz grubu Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesi, Azerbaycanca ve Türkmencenin söz varlığı esas alınarak fiiler ve isimler olmak üzere iki başlık altında bir karşılaştırma yapılmıştır:
I. Oğuz Grubu Türk Lehçeleri ile Yakutça Arasındaki Ortak Fiiller I.1. TTk. bırak- // Az. buraḳ-; Yak. bıraḳ-
bırak- < (Ramstedt): Altay dilleri *bır- ‘terk etmek, akmak’ [7, 142]. Bu fiil, tarihî Türk lehçelerinden Harezm Türkçesi eserlerinde karşımıza çıkmaktadır. Kısasü’l-Enbiyâ’da bıraḳ- (b.-tı 248v.18) [1, 99], Mukaddimetü’l-Edeb’de bıraḳ- “bırakmak” (b.-dı 18-6) [19, 102]; Kıpçak Türkçesi eserlerinde bıraḳ- (I) “bırakmak” [16, 30]; Eski Anadolu Türkçesi eserlerinden Dede Korkut Kitabında bıraḳ- “bırakmak,
koymak” (b.-ur 273-7) [6, 45] anlamındadır.
“Bırakmak” anlamında çağdaş Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesinde bırak-; Azerbaycancada
buraḫ-, goy-; Başkurtçada kaldır-; Kazakçada kaldır-; Kırgızcada kaltır-; Özbekçede täşlä-, ḳåldir-; Tatarcada kaldır-; Türkmencede gāldır-; Yeni Uygurcada kaldur- fiilleri kullanılmaktadır [10, 66-67].
Yakutçada ise bıraḫ- fiili kullanılmaktadır [18, 34].
bıraḳ-
Köktürkçe
Eski Uygurca
Karahanlı Türkçesi
Harezm Türkçesi bıraḳ- ME.18-6
KE.248v.18
Çağatay Türkçesi
Kıpçak Türkçesi bıraḳ- KTS.30
bırak- kaldır- Başka Şekil
TTk. bırak-
Az. buraḫ- goy
Trkm. gāldır-
Kzk. kaldır-
Başk. kaldır-
Tat. kaldır-
Kırg. kaltır-
Özb. ḳåldir- täşlä-
Uyg. kaldur-
Yak. bıraḫ-
I.2. TTk. bul- // Az. bul-*; Yak. bul-
Clauson, bul- fiilinin yalnızca Güney-batı (Oğuz grubu) Türk lehçelerinde yaşadığını belirtmiştir. Bu fiil, ilk olarak tarihî Türk lehçelerinden Köktürkçede karşımıza çıkmaktadır: bul- “bulmak, edinmek” [Kül Tégin er at bultı: Kül Tigin er adını aldı] (BK.D.31). Uygur Türkçesi eserlerinde bul- “bulmak” [oğlan kekük tezeki:n bultı:] (IrkB.23; Chuas.200); Karahanlı Türkçesi eserlerinden Dîvânu Lugâti’t-Türk’te bul-“bulmak” [ol yarma:k buldı] (DLT.II.32), Kutadgu Bilig’de “edinmek” [uluğluk bile bul üküş élke erk] (KB.942); Harezm Türkçesi eserlerinden Kutb’un Hüsrev ü Şîrîn’inde ve Nehcü’l-Ferâdîs’te bul- “bulmak” (Kutb.37; NF.20.7); Çağatay Türkçesi Sözlüklerinden Sanglâh Lugâti’nde bul- “bulmak, ulaşmak” (San.138r.11) anlamındadır [4, 332].
“Bulmak” anlamında çağdaş Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesinde bul-; Azerbaycancada tap-, bul-; Başkurtça, Kazakça, Kırgızca, Tatarca, Türkmence ve Yeni Uygurcada tap-; Özbekçede tåp- fiilleri kullanılmaktadır [10, 84-85]. Yakutçada da Köktürkçe ve Türkiye Türkçesinde olduğu gibi bul- fiili kullanılmaktadır [18, 43].
Köktürkçe Eski Uygurca Karahanlı Türkçesi Harezm Türkçesi Çağatay Türkçesi Kıpçak Türkçesi
bul-
bul- BK.D.31
bul- IrkB.23;
Chuas.200
bul- DLT.II.32;
KB.942
bul- NF.20.7;
Kutb.37
bul- San.138r.11
bul- tap-
TTk. bul-
Az. bul- tap-
Trkm. tap-
Kzk. tap-
Başk. tap-
Tat. tap-
Kırg. tap-
Özb. tåp-
Uyg. tap-
Yak. bul-
I.3. TTk. dön- // Az. dön- // Trkm. dön-; Yak. tönün-
Clauson, dön- fiilinin özellikle Oğuz grubu Türk lehçelerinde kullanıldığını belirtmektedir [4, 515]. Bu fiil, ilk olarak tarihî Türk lehçelerinden Karahanlı Türkçesinde karşımıza çıkmaktadır. Kaşgarlı, “dönmek” anlamındaki tön- fiilinin Oğuzca olduğunu belirtmektedir (DLT.III.184). Harezm Türkçesi eserlerinden Nehcü’l-Ferâdîs’te tön- “dönmek” (NF.11.14); Kıpçak Türkçesi eserlerinde dön- “dönmek, geri gelmek” [16, 64] ve tön- “1. dönmek” [16, 282]; Eski Anadolu Türkçesinde dön- “dönüşmek (bir şey)” (TTS.I.224); Çağatay Türkçesi sözlüklerinden Sanglâh Lugâti’nde köñül dön- “kusmak” (San. 225v.22) [4, 515] anlamındadır.
“Dönmek (etrafında)” anlamında çağdaş Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesinde dön-; Azerbaycancada dön-; Başkurtçada äylän-, öyöröl-; Kazakçada aynal-; Kırgızcada aylan-; Özbekçede äylän-
ögiril-; Tatarcada äylän-, bötiril-; Türkmencede pırlan-, aylan- (ayrıca bkz. dön-); Yeni Uygurcada aylan-ve peḳıri- fiilleri kullanılmaktadır [10, 188]. Yakutçada ise 1. ergiy- 2. tönün- fiilleri kullanılmaktadır [18,
73].
tön-
Köktürkçe Eski Uygurca Karahanlı Türkçesi Harezm Türkçesi Çağatay Türkçesi Kıpçak Türkçesi
tön- DLT.III.184
tön- NF.11.14
köñül dön-
San.225v.22
dön- KTS.64;
tön- KTS.282
dön- aylan- Başka Şekil
/aynal-
TTk. dön-
Az. dön-
Trkm. dȫn- aylan- pırlan-
Kzk. aynal-
Başk. äylän- öyöröl-
Tat. äylän- bötiril-
Kırg. aylan-
Özb. äylän- ögiril-
Uyg. aylan- peḳıri-
Yak. tönün- ergiy-
I.4. TTk. gizle- // Az. gizlä- // Trkm. gizle-; Yak. kistē-
Bu fiil, ilk olarak tarihî Türk lehçelerinden Eski Uygurcada kizlä- şeklinde karşımıza çıkmaktadır [3, 113]. Kaşgarlı Mahmud’a göre kizle- fiilinin kökü kiz ismidir (DLT.III.318, 17). Karahanlı Türkçesi eserlerinden Dîvânu Lügâti’t-Türk’te kizlē- “gizlemek” [ol kizle:di: ne:ŋni: ‘o bir şeyi gizledi’] (DLT.III.300), Kutadgu Bilig’de kizle- “gizlemek” [kerek sözni sözler kişi kizlemez ‘insan gerekli sözü söyler gizlemez’] (KB.I.3232); Harezm Türkçesi eserlerinden Nehcü’l-Ferâdîs’te kizle- “gizlemek” (NF.281.8); Kıpçak Türkçesi eserlerinde kizle- “gizlemek” (Kav.77.13; Tuh.14b.9); Çağatay Türkçesi eserlerinden Sanglâh Lugâti’nde kizle-/ kizlet- “gizlemek” (San.313v.27) [4, 760] anlamındadır.
“Gizlemek” anlamında çağdaş Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesinde gizle-; Azerbaycancada gizlä-; Başkurtçada yäşir-; Kazakçada jasır-; Kırgızcada caşır-; Özbekçede yäşir; Tatarcada yäşir-; Türkmencede gizle-, yaşır-; Yeni Uygurcada yoşur- fiilleri kullanılmaktadır [10, 276-277]. Yakutçada ise kizlē- fiilinin fonetik varyantı olan kistē- fiili kullanılmaktadır [18, 98].
kizle-
Köktürkçe Eski Uygurca Karahanlı Türkçesi Harezm Türkçesi Çağatay Türkçesi Kıpçak Türkçesi
kizlä- EUTS.113
kizle- DLT.III.300;
KB.I.3232
kizle- NF.281.8
kizle- San.313v.27
kizle- KTS.151
kizle- yaşur-
TTk. gizle-
Azb. gizlä-
Trkm. gizle- yaşır-
Kzk. jasır-
Tat. yäşir-
Başk. yäşir-
Kırg. caşır-
Özb. yäşir-
Uyg. yoşur-
Yak. kistē-
Oğuz Grubu Türk Lehçeleri ile Yakutça Arasındaki Ortak İsimler
II.1. TTk. el // Az. el // Trkm. el; Yak. ilii
Bu kelime, ilk olarak tarihî Türk lehçelerinden Köktürkçede elig şeklinde karşımıza çıkmaktadır (BK.D.32). Eski Uygur Türkçesi eserlerinden Irk Bitig ve Huastuanift’te elig “el” (IrkB.63; Chuas.193-4); Karahanlı Türkçesi eserlerinden DLT ve Kutadgu Bilig’de elig “el” (DLT.I.72; KB.I.29); Kıpçak Türkçesi eserlerinden Codex Cumanicus’ta el “el” (CCI); Harezm Türkçesi eserlerinden Nehcü’l-Ferâdîs’te ve Kutb’un Hüsrev ü Şîrîn’inde elig (NF.231.13; Kutb.20); Çağatay Türkçesi sözlüklerinden Abuşka lugâtinde élik “el” (Vel.70) [4, 140] anlamındadır.
“El”i ifade etmek üzere çağdaş Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesinde el; Azerbaycancada äl, Başkurtçada kul; Kazakçada kol; Kırgızcada kol; Özbekçede kol; Tatarcada kul; Türkmencede el; Yeni Uygurcada äl ve kol kelimeleri kullanılmaktadır [10, 208-209]. Yakutçada ise elig kelimesinin fonetik varyantı olan ilii kelimesi kullanılmaktadır [18, 79].
Köktürkçe Eski Uygurca Karahanlı Türkçesi Harezm Türkçesi Çağatay Türkçesi Kıpçak Türkçesi
el / elig
elig BK.D.32
elig IrkB.63;
Chuas.193-4
elig DLT.1.72; KB.I.29
elig NF.231.13; Kutb.20
élik Vel.70
el KTS.71
el /elig kol
TTk. el
Azb. el
Trkm. el
Kzk. kol
Tat. kul
Başk. kul
Kırg. kol
Özb. kol
Uyg. äl kol
Yak. ilii
II.2. Az. gızıl // Trkm. gızıl; Yak. kıhıl kömüs
Kelime, ilk olarak tarihî Türk lehçelerinden Köktürkçede ḳızıl “kızıl, kırmızı” anlamıyla karşımıza çıkmaktadır (T.II.D.2). Eski Uygur Türkçesinde ḳızıl “kızıl, kırmızı” [3, 178]; Karahanlı Türkçesi eserlerinden Dîvân’da ḳızıl “herhangi bir şeyin kırmızı renkte olanı” (DLT.I.349), Kutadgu Bilig’de ḳızıl “kırmızı” (KB.I.24); Harezm Türkçesi eserlerinden Nehcü’l-Ferâdîs’te ḳızıl “kızıl, kırmızı” (NF.155.3), ḳızıl altun “altın” (NF.64.13); Kıpçak Türkçesi eserlerinde ḳızıl “kızıl, kırmızı” (KTS.147); Çağatay Türkçesi eserlerinden Sanglâh Lugati’nde ḳızıl “1. kırmızı 2. şiddetli, yoğun 3. bir cins kırmızı kuş 4. şahinin bir türü” (San.296v.9) [4, 683] anlamlarına gelmektedir.
“Altın”ı ifade etmek üzere çağdaş Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesinde altın; Azerbaycancada gızıl, altun; Başkurtçada altın; Kazakçada altın; Kırgızcada altın, zer; Özbekçede åltin; Tatarcada altın; Türkmencede gızıl, altın; Yeni Uygurcada altun kelimeleri kullanılmaktadır [10, 18]. Yakutçada ise “altın” kıhıl kömüs olarak ifade edilmektedir [18, 10]. Yakutçada altan kelimesi vardır ancak bu kelime “bakır” için kullanılmaktadır [18, 24].
Türkiye Türkçesi ağızlarında da kızıl “altın” anlamıyla kullanılmaktadır [17, 2863]. ḳızıl
Köktürkçe ḳızıl T.II.D.2
Eski Uygurca ḳızıl EUTS.118
Karahanlı Türkçesi ḳızıl DLT.I.349;
KB.I.24
Harezm Türkçesi ḳızıl NF.155.3;
ḳızıl altun NF.64.13
Çağatay Türkçesi ḳızıl San.296v.9
Kıpçak Türkçesi ḳızıl KTS.147
kızıl altın Başka Şekil
TTk. altın
Azb. gızıl altun
Trkm. gızıl altın
Kzk. altın
Tat. altın
Başk. altın
Kırg. altın zer
Özb. åltin
Uyg. altun
Yak. kıhıl kömüs
II.3. TTk. yağlı // Az. yağlı // Trkm. yāğlı; Yak. sıalāḫ
Yaġ ve yaġlıġ kelimelerine ilk olarak tarihî Türk lehçelerinden Eski Uygur Türkçesinde rastlamaktayız [3, 280]. Karahanlı Türkçesi eserlerinden Dîvânu Lugâti’t-Türk’te yaġlıġ “yağlı” (DLT.I.70, 24); Harezm Türkçesi eserlerinden Nehcü’l-Ferâdîs’te yaġ “yağ” (NF.234.5); Kıpçak Türkçesi eserlerinde yavlı “yağlı”
[16, 315]; Çağatay Türkçesi sözlüklerinden Sanglâh Lugâtinde ise yaġlıġ(ḳ) “yağlı” (San.333v.2) [4, 901] anlamlarına gelmektedir.
“Yağlı”yı ifade etmek üzere çağdaş Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesinde yağlı; Azerbaycancada yağlı; Başkurtçada maylı; Kazakçada maylı; Kırgızcada maylū; Özbekçede måyli; Tatarcada maylı; Türkmencede yāğlı; Yeni Uygurcada maylık kelimeleri kullanılmaktadır. Yakutçada ise yaġlıġ kelimesinin fonetik varyantı olan sıalāḫ kelimesi kullanılmaktadır [18, 293].
yaġlıġ
Köktürkçe
Eski Uygurca yaġlıġ EUTS.280
Karahanlı Türkçesi yaġlıġ DLT.I.70,24
Harezm Türkçesi yaġ NF.234.5
Çağatay Türkçesi yaġlıġ(ḳ) San.333v.2
Kıpçak Türkçesi yavlı KTS.315
yağlı maylı
TTk. yağlı
Azb. yağlı
Trkm. yāğlı
Kzk. maylı
Tat. maylı
Başk. maylı
Kırg. maylū
Özb. måyli
Uyg. maylık
Yak. sıalāḫ
Sonuç:
Çalışmamızın giriş kısmında Yakutça ile Oğuz grubu Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesi, Azerbaycanca ve Türkmencenin söz varlığı esas alınarak bir karşılaştırma yapıldığını belirtmiştik. Bunun dışında VIII. yy.da müstakil bir lehçe durumunda bulunduğuna kanaat getirilen Halaçça ile de zaman zaman bazı kıyaslamalar yapılmıştır. Söz varlığı dışında fonetik ve morfoloji alanlarında da Yakutçanın Oğuz grubu
Türk lehçeleriyle ortaklaştığı noktalar vardır:
Türkmence ve Halaççada olduğu gibi Yakutçada da birincil uzun ünlüler sistemli olarak korunmuş ya da ikizleşmiştir. Yakutçada söz başı /y/ foneminin /s/ye değiştiği bilinmektedir. İnceleme alanımız içerisindeki isimlerden biri TTk. yağlı //Az. yağlı // Trkm. yāğlı; Yak. sıalāḫ kelimesidir. sıalāḫ isminde söz başı /y/ fonemi /s/ye değişmiş; kelimenin Türkmence varyantında görülen uzun a /ā/ ünlüsü de /ıa/ ses grubuna tekabül etmiştir. Ana Türkçe /ag/ ses grubu Yakutçada /ıa/ biçimini alır [15, 68].
G. Gülsevin Köktürk yazıtlarında olduğu gibi Halaççada sık sık ilgi durumu eki yerine nominative (eksiz) şeklin kullanıldığını belirtmiştir [8, 56]. Yakutçada da ilgi durumu eki yoktur: saḫa tıl-ın grammatika-ta “Yakut dili dilbilgisi” (-ın 3. kişi iyelik ekinin asıl biçimi) vb. [15, 70]. Yine G. Gülsevin, yazıtlarda olduğu gibi Halaçça ve Yakutçada ayrılma hâli ekinin +DA ile karşılandığını ifade etmiştir [8, 57].
Köktürkçede anlatılan geçmiş zaman için olumlu fiillerde -mIş eki, olumsuz fiillerde ise (yani -mA-eki üzerinde) -dUk şekli tercih edilmiştir. Yakutçada da olumlu fiillerde -mIş ekinin fonetik varyantı olan —
bI4t, -pI4t ve -mI4t; olumsuz fiillerde ise -mA-dUk ekinin fonetik varyantı olan -bAtAx ekleri
kullanılmaktadır. Aynı durum Halaçça için de söz konusudur. Türkiye Türkçesinde de olumlu fiilerde -mI4ş eki kullanılmaktadır.
“beyaz” anlamında Halaççada hiriŋ; Yakutçada ise ürüŋ kelimesi kullanılmaktadır. Köktürk yazıtlarında da “beyaz” anlamında Oğuzca bir unsur olarak nitelendirilen ürüŋ kelimesi kullanılmıştır.
Köktürk yazıtlarında görülen ve Oğuzca bir unsur olarak değerlendirilen kelimelerden biri de kentü dönüşlülük zamiridir. Bu zamir, çağdaş Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesinde ve Gagauzcada kullanılmaktadır. İşaret zamirlerinin şahıs zamirleri yerine kullanılıp kullanılmadığı konusu türkologlar arasında tartışılan bir meseledir. Yakutçada 3. teklik şahıs zamiri olarak kullanılan kini kelimesi Oğuzca kentü dönüşlülük zamirinin fonetik bir varyantı olabilir.
Oğuz grubu Türk lehçeleriyle Yakutça arasındaki ortak söz varlığından bıraḳ- “bırakmak” fiilinin
tarihî dönem Türk lehçelerinden Harezm Türkçesi döneminde; bul- “bulmak” fiilinin Köktürkçe döneminde; tön- “dönmek” fiilinin Karahanlı Türkçesi döneminde; kizle- “gizlemek” fiilinin Eski Uygurca döneminde;
elig “el” isminin Köktürkçe döneminde; ḳızıl isminin Köktürkçe döneminde (“altın” anlamıyla Harezm Türkçesi döneminde); yaġlıġ “yağlı” isminin ise ilk olarak Eski Uygurca döneminde kullanıldığı tespit edilmiştir.
Fonetik, morfoloji ve leksikoloji alanlarındaki ortaklıklar; Oğuzlar ile Yakutların tarihin belli bir döneminde bir arada yaşadıkları ve diğerlerine oranla ilişkilerinin daha sıkı olduğu yönünde yorumlanabilir. Ancak bu tür ilişkiler sadece dilbilim araştırmalarının sonuçlarına göre ortaya çıkarılamaz. Böyle bir tez, diğer sosyal bilimlerin de (folklor, tarih vb.) içinde olduğu araştırmalar sonucunda aydınlık kazanabilir.