HOCA AHMED YESEVÎ’NİN ANADOLU BEKTAŞÎLİĞİ VE ALEVÎLİĞİ ÜZERİNDEKİ TESİRİ

Darya ZHİGULSKAYA

PhD, Moskova Devlet Üniversitesi, Asya ve Afrika Enstitüsü,

Orta Asya ve Kafkasya Bölümü

Moskova/Россия

Hoca Ahmed Yesevî, bir mürşid mutasavvıf, Pîr-i Türkistan olarak bilinen ve kendi adıyla anılan bir tarikat-ekol kurucusudur. Bu makalenin amacı Hoca Ahmed Yesevî ve onun tarikatının (ekolünün) Bektaşîlik ve Alevîlik üzerinde ne ölçüde etkili olduğu sorusunu gündeme getirmektir. Selçuklu öncesi dönemde tasavvufî faaliyetler olmakla birlikte, sûfi tarikatı geleneği mektepleşmemiştir. Hoca Ahmed Yesevî’yi Türk Müslümanlığının, ve Türk sûfiliğinin başlangıç ve gelişim süreci çerçevesinde düşünmek gerekmektedir. Ayrıca, onun kurduğu tarikatın yayılışını da ele almak önem taşımaktadır. Hoca Ahmed Yesevî, Bektaşîlik başta olmak üzere, yalnız Türk sûfiliğinin değil, büyük bir ölçüde Alevîliğin ve Türk halk Müslümanlığının da adı bilinen ilk müessisidir. Anahtar sözcükler: Hoca Ahmed Yesevî, Pîr-i Türkistan, Yesevîlik, Bekatşîlik, Alevîlik, sûfilik, Orta Asya Türk-İslam kültürü. Hoca Ahmed Yesevî bugünkü Kazakistan’ın Sayram kasabasında doğmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyip, 1093 yılı olarak tahmin edilmektedir.Yedi yaşında iken babasının vefatından sonra Yesi şehrine gitti ve Yesevî künyesini de ilk öğrenimini yaptığı Yesi’den aldı. İlk bilgilerini Yesi’nin meşhur âlimlerinden olan Arslan Baba’dan edindikten sonra Buhara’ya geçti ve orada Şeyh Yusuf Hemedânî’nin talebesi oldu. Rivayete göre, Hoca Ahmed Yesevî’nin hem yaşadığı muhitte, hem de uzak ülkelerde hayatta iken tayin ettiği pek çok halifesi ve vefatından sonra yine cok sayıda müridi bulunmaktaydı. Hacı Bektaş Veli de bu müritlerden biri sayılmaktadır. Hacı Bektaş Veli, takriben 1248 yılında Horasan’da doğmuş, 1281’de Anadolu’ya gelmiş ve 1337’de Kırşehir (Sulucakarahöyük’)de vefat etmiştir. Hoca Ahmed Yesevî ve Hacı Bektaş Veli, farklı tarihlerde Türk kültürünü derinden etkilemiş olan iki büyük isimdir. Ahmed Yesevî ve Hacı Bektaş Veli hakkındaki ilk ciddi araştırmaları Fuad Köprülü başlatmıştır. Onun Türk Edebiyatında İlk Mutasavıfflar, Bektaşîliğin Menşe’leri, Mısır’da Bektaşîlik ve benzeri eserleri bu alanda yapılmış bilimsel öncü çalışmalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Eserlerinde Fuad Köprülü, Bektaşî tarikatının kendisini Hoca Ahmed Yesevî geleneğine bağladığını öne sürmüştür. Filhakika, Hacı Bektaş’ın Hoca Ahmed Yesevî’nin müridi olduğuna dair rivayetlere Gelibolulu Mustafa Ȃli (1593-1600)’nin Künhü’l-Ahbâr’ında ve Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde de rastlanmaktadır. Hacı Bektaş Veli’nin Hoca Ahmed Yesevî tarafından Anadolu’ya bir görevle gönderilişi XV. yüzyılın sonlarında Hızır b. İlyas tarafından kaleme alınan Menakıb- ı Hacı Bektaş Veli isimli eserde bir menkıbe vasıtasıyla da anlatılmaktadır. Bu menkıbeye göre, Hoca Ahmed Yesevî’nin Hacı Bektaş Veli’ye şu talimatı verdiği tahayyül edilmektedir: «Git, seni Rum’a (Anadolu’ya) saldık; Sulucakarahöyük’ü sana yurt verdik; artık hiçbir yerde eğlenme, hemen yürü» [Vilâyet-nâme,yayına haz. Korkmaz, 34-35]. Bektaşî kültürünün en mühim kaynağı olan Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli (Vilâyet-nâme) sözlü gelenekten derlenerek yazıya aktarılmıştır. Bu eser incelendiğinde, Hacı Bektaş’ın Hoca Ahmed Yesevî’nin görüşlerini benimsediği veya ondan güçlü bir şekilde esinlendiği anlaşılmaktadır. Anadolu’da Hoca Ahmed Yesevî’nin Türkistan’dan fırlatarak gönderdiği bir ucu yanmakta olan dut ağacının toprağa dikilip yeşertilmesi ifadesi de bu bağlamda simgesel bir anlam oluşturmaktadır. Ahmet Yaşar Ocak, Yesevî kültürünün Anadolu’ya aktarılmasında Hacı Bektaş Veli’nin oynadığı rolü şu cümlelerle özetlemiştir: «Gerçeğe çok yakın tahminlere göre, Yesevîlik Anadolu’ya XIII. yüzyıl başlarında Karahitaylar’la Hârezmşahlar arasındaki mücadelerin yol açtığı, hemen peşinden de Moğol istilâsının sebebiyet verdiği göçlerle girdi. Göçmen Yesevî şeyh ve dervişleri, bu yeni vatanlarında zâviyelerini kurarak tarikatlarını yaymaya çalıştılar. Eski kamozanlarla büyük bir benzerlik gösteren bu insanlar, bu vesileyle, Orta Asya’dan getirdikleri, Ahmed Yesevî ile ilgili bütün sözlü geleneklerini, bugünkü Kırşehir, Yozgat, Sivas, Amasya ve Tokat mıntıkalarındaki zaviyelerinde, yeni müridlerine aktardılar. İşte Bektaşîlik tarikatı, özellikle Kırşehir ve havalisinde faaliyet gösteren ve bir Yesevî şeyhi olan Hacı Bektaş Veli tarafından temsil edilen bu geleneklerden doğdu. Yesevîlik, Mâverâünnehir’de Nakşibendiliği doğurduysa, Anadolu’da Bektaşîliği doğurdu» [Ocak, 75-84]. Ahmet Yaşar Ocak’ın yukarda bahsigeçen görüşü özellikle kayda değerdir. Bilindiği gibi, Yesevî tarikatı Orta Asya Türkistan Müslümanlarını ve Anadolu Müslümanlarını etkisi altına almakla sınırlı kalmayıp, Horasan, İran, Azerbaycan bölgelerine de nüfuz etmis, buralarda kurulan yeni tarikatlara ilham vermistir. Örneğin, Yesevîliğ’in XIII. asırda Horasan’da doğan Haydarîlik üzerinde tesiri olduğu bilinmektedir. Aynı yüzyılın ortalarında Anadolu’da doğup gelişen Babâî tarikatı da Yesevîlik’ten nasip almış bir teşekküldür. Anadolu Aleviliği meselesine gelince de, bazı araştırmacılar Yesevîliğin Alevîlik üzerinde tesiri olmadığını ileri sürmektedir: «Alevîlğin, Osmanlı dönemi sünnî din siyasetine muhalefet olarak ortaya çıkmış siyasi bir hareket olduğu söylenebilir. Yani Yesevîliğin Bektaşîlik üzerinde bir tesiri olmuştur, ancak Alevîlik üzerinde bir tesiri olmamıştır demek mümkündür. Zira ehl-i sünnet inancına sıkı bir şekilde bağlı olduğu bilinen Ahmed Yesevî’nin hikmetlerinde, Şiîlik yahut Alevîlik anlayış ve inanışlarına dair hiç bir ize rastlanmamaktadır» [Baş, 50]. Ancak, sözkonusu iddiaya mukabil şöyle bir sav öne sürülebilir: İrene Melikoff’un «religion populaire» (halk Müslümanlığı) olarak adlandırdığı [Melikoff, 23-24] ve Bektaşîliğe çok yakın olan Alevî anlayışına da Yesevîliğin etkide bulunmuş olması gerekmektedir. Yesevîliğin, Islâmı Türk inanış üslubuyla birleştirdiği genel kabul gören bir görüştür. Yesevî törenlerinde, eski Türk geleneğine dayanan, zikir meclislerinde kadınlarla erkeklerin bir arada bulunmaları bu anlamda bir örnek olarak belirtilebilir. Hakk’a varma yolunda sazlarıyla, musikileriyle, semahlarıyla duygularını ifade etme alışkanlığı bugünkü Bektaşî ve Alevîlerde devam etmektedır. Öte yandan, Hoca Ahmed Yesevî’nin tasavvufî sisteminin merkezinde yer alan dört kapı (Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat) kırk makam anlayışı, Anadolu’da Bektaşîlik ve Alevîlikte hemen hemen aynı şekilde sürdürülmüştür. Bektaşî ve Alevî anlayışlarında tüm varlıklar Allah’nın bir yansımasıdır. İnsan Tanrı’nın yeryüzündeki halifesidir. Tanrı’nın özü insanda gizlidir. Bu anlayış üzerinde de Yesevîliğin rölü sezilmektedir. Günümüzde bazı Bektaşî ve Alevî babalar veya dedeler soylarını Yesevî’ye dayandırmaktadırlar. Kendilerini Bektaşî-Alevî addedenlerden bir bölümü ise Yesevî’yi pir kabul etmekte, ona büyük saygı duymaktadır [Eröz]. Giriş kısmında belirttiğim üzere, yazımın amacı Yesevîliğin, Bektaşîlik ve Alevîlik başta olmak üzere Anadolu’daki tüm inanç sistemlerini ve hatta bugünkü pratiklerini anlamlı şekilde etkilediğini söylemek ne olçüde doğrudur sualini gündeme getirmekti. Bu soruyla yazımı sonlandırıyorum.

Добавить комментарий

Ваш адрес email не будет опубликован. Обязательные поля помечены *